Bu Blogda Ara

29 Ocak 2012 Pazar

KUYUDAKİ KORO

Ocak  2012’ nin İlk On Günü

Dergi elime ulaşmadı. Oysa Bünyamin göndereceğini söylemiş, hatta adresimi almıştı. 

Sabırsızlanıyorum. Nasıl sabırsızlanmam ki….?

Ayın Ortası

Bünyamin’in mesajı akabinde Derginin ulaşmadığını söylüyorum. Bırakmasını istediğiğim yerden alınca  heyecanlanmam daha bir başka oluyor. Alışılmışın dışında bir görsellik taşıyor dergi. Elimde evirip çeviriyorum hangi taraf en hangi taraf boy, bir türlü bulamıyorum. 

Akşam

Okuyorum. Dopdolu bir dergi.
Yayın yönetmeni Bünyamin K.’nin Sunuş yazısıyla başlıyor.
Söylemler yeni. Samimi ve yürekten  söylenmiş paragraflar, ilerleyen sayfalardaki dizeler gibi.

Kuyudaki Koro, üç aylık dergi. Kış 2012 /  Yıl:  1,  Sayı: 1   
Derginin, Bünyamin K.’nin imzasını taşıyan Önsözünde: “ Öncelikle şunu ifade etmek lazım: Kuyudaki Koro’nun künyesine bakıldığında, ‘ 2. dönem ’  ibaresi görülecektir. Ocak 2005 – Ağustos 2006 arasında Kuyudaki Koro   7 sayılık bir periyot sürmüştü. ” denilmektedir.

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Hayrullah Kesmegülü.

Yayın Yönetmeni: Bünyamin K.
Yayın Yönetim Kurulu: Hasan Yasin Altıner,
                                       Harun balcı,
                                       Hayrullah Safa,
                                       Reşit Güngör Kalkan.
Yayın Türü: Yerel – Süreli.
Tasarım:    Bünyamin K.

Katkı Payı : 5 lira

Yazışma Adresi: Pk. 44 Kahramanmaraş
(Mehmet Reşit Küçükkürtül adına)

 E-mektup: kuyudakikoro2012@gmail.com
Abone: Hayrullah Kesmegülü adına 5078343 posta çeki.

Mehmet Raşit Kiçükkürtül adına
Ziraat Bankası Hesabı: 0306 495455325001
*

48  sayfadan oluşan,  1. hamur  kağıda basılmış pırıl pırıl bir dergi. Derginin, sayfalarını okuyorum. 23.sayfasındaki, Bünyamin K.’ye ait dizeleri yeniden okuyorum. Şairinin hoşgörüsüne sığınarak şirin bir bölümünü  buraya alıntılıyorum.

“şehir şehir taşınmayla mı
taşınmayla mı yoksa neyle başlardın
 kıpkısa saçlı sevgilinle hergün her gün taşınmayla mı
tutunmayla mı….  sigarayı azaltarak mı bırakarak mı
…..
 Misal sırtında yangın gögsünde soğuk gön
damarların dar
dar kapın sırımla bağlı
varacağın yer san sen bahar
sen olsan nerede kurtarırdın hayatını… hangi sahnede
odada avluda caddede…”

Derginin Yazarları

Harun Balcı  / Köye Çıkış
Soner Sancaktepe
Hasan Yasin Altıner / Kağıt Çalgı
Mustafa Karasoy / Gün Ağarırken Terkedilecek Siper İçin Kazı Çalışmaları
 Oktay Orhun / Taş Baskı
Nihal Demir / Kayıp Portakal
Yunus Eren  Us / 34 M Bir
Mevlana İdris / Öyküler
Hasan Kaya / Yemen’den Dönen
Ali Kemal Nacaroğlu / Çocuk ve Kuş
Hayrullah Safa – Bünyamin K.  /  Atölye Şiir                 
 Ayşe Olgun / Akan Yelkovan
Hayrullah Safa / Marangoz Halleri
Pelin Yılmaz / En İyisi Cam Kenarı
Elif Pınar / Şehre Düşen Kanat
Murat Karlıdağ / Kırlara Düşmek
Nilay Özer / Hayatta Kalmak ya da Durduğum Yerde Bir İstanbul Yolculuğu
Bünyamin K. / Yedi Altmış Beşlik Şarkı
Reşit Güngör Kalkan / Radyo ile Uyanmak
Ömer Yalçınova / Jön Türkler ve Said Halim Paşa
Mustafa Uçurum / Suskun Bir Deniz  Yolculuğunda Anar’ı Okumak
Mehmet Karamanlı / Mahmut Kaşgar’la Süreli Yayınlardaki Yazım Sorunları Üzerine 
*

Ticari amaçlı olmayışı, yazarlarının çokluğu ve kalitesi onu uzun yıllara taşıyacakmış gibi geliyor bana.
*
KUYUDAKİ KORO
http://www.facebook.com/groups/126982400313/?ref=notif&notif_t=group_activity#!/kuyudakikorodergisi

*

8 Ocak 2012 Pazar

ALİ-BEYT 2

29.01. 2010


Elimde bir dergi var.

ALİ-BEYT

Kültür, Fikir ve Tasavvuf Dergisi


Derginin;
İmtiyaz Sahibi : Mehmet Fatih Seydaoğulları

Genel Yayın Yönetmeni ve Editör : Yahya Dertli

Genel Koordinatör : Kurtuluş Kenger

Yazı İşleri Müdürü: Abdurrahim Seydaoğulları

Yayın Kurulu : Mübarek Seydaoğulları / Muhammet İkbal Saylık

Grafik ve Tasarım : Arda Kutay


HABERLEŞME ADRESİ

İpek Mah. İpekyolu Üzr. Seyda Camii Bitişiği

KIZILTEPE / MARDİN

Tel: O 482 313 55 52

*

64 sayfadan oluşan, kuşe kağıda basılmış pırıl pırıl bir dergi. Derginin, 3. Yıl, Ocak  16. Sayısına göz gezdiriyorum.



5. Sayfadaki bir yazı dikkatimi çekiyor.
Etitör Yahya dertli tarafından kaleme alınan yazıyı heyacanla okuyorum.
 
*

Merhaba değerli okuyucular. Hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyorum. Bu sayımızda insanların zihnini son derece meşgul eden mes'elelerden biri olan "kader" konusunu işlemeyi uygun gördük. Kader programının ağırlık merkezinde rızık, ecel, irade, ilim… gibi birçok alt başlıklar bulunmaktadır. Bu bakımdan “kader” çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Kader, Allah’ın kullarının müstakbelde yapacağı şeyleri bilerek kişinin siciline not düşmesidir adeta. Bu program kayıtlara uygun olarak ecele kadar devam eder. Ecel, bir manada dünyaya âid programın bitim noktasıdır.

Kader mevzuunda belki acelece bir bilgi olacak ama bilmemiz gereken en mühim husus, Allah’ın kudretini, ilmini ve iradesini daraltmadan kulun davranışlarını ve sorumluluğunu temellendirebilmektir. Bu, birey için önemli olduğu kadar, cemiyet nizamının mükemmel bir surette te'sîs ve ahengi içindir. Kader düşüncesi bu çerçevede daha kolay çözülebilecek bir mesele gibi durmaktadır. Yani her şeyin hazinelerinin AIlâh'da olduğu ve ilâhî bilgiye göre, yâni kader programına uygun bir şekilde gerekli tevzîât yapıldığı, potansiyel enerjinin kesble birlikte fiile dönüştüğü Kur'ân'la sâbittir. Mü'minler, bu maddî farklı durumlarının kendilerine hayır olduğu inancı içinde olmalıdır. Sırlar, hikmetler ve kudret akışlarıyla donanan bu kâinâtta kader programının cereyanı, en saltanatlı kudret nişânelerinden biridir.

Bunun içindir ki hayatımızın sürûr ve huzûru, yazgının iyi anlaşılmasıyla çok önemlidir. Kahır gibi görünen çok hâdiseler vardır ki, neticesi lutuftur. Arkası cennet olan fakîrlik gibi. Lutuf gibi görülen bazı durumlar da vardır ki, neticesi acı bir hüsrandır.

Bütün bu hakîkatler ışığında kader inancı bakımından kulların son derece Hakk'a mütevekkil ve teslîmiyetli olması, iki cihân seâdetine vesîledir. Zîrâ kaderin Hakk tarafından kulun fiiline uygun olarak beşeriyyet yaratılmadan önce yazıldığı gerçeğine binâen insanlar, Allâh'a teslîmiyyet hayatı yaşamalıdırlar ki, takdîr olunmuş programı yaşamanın zevkine ve kadere îmânın tadına erişmiş olsunlar.

Varlığı halkeden Allâh -celle celâlühû-, her mahlûka bir müddet yaşama hakkı vermiş, o zaman içinde kendisine rızıklar tayin buyurmuştur. İnsanın hayatı, nefesleri, lokmaları, kader levhasında tesbit edilmiş, Âdem -aleyhisselâm- zürriyetine kodlanmıştır. "Tedbîrde kusur etme, takdîre bühtân etme!" atasözü, meşhurdur. Allâh -celle celâlühû-, kulunu "irâde, teşebbüs, mükellefiyet, tevekkül, imtihan, sorumluluk" gibi ilâhî kanunlarla mücehhez kılmıştır. Bu kanunların dışına çıkmak, Rabb'e isyan mâhiyetini taşır. Hastalandığımızda doktorlara koştuğumuz, ilaca sarıldığımız; yangın, zelzele gibi âfetler karşısında da sokaklara fırladığımız gibi tehlikelerden korunma, varlıkların yaratılışında meknûz bir temâyüldür.

O halde insanların gayretleri, tedbirleri tehlikelerden korunmak için ilâhî bir emirdir. Kader programına aykırılık değil, bilakis ona hürmet ve ilâhî emre uygun hareket etmektir. Eğer zıddı olsaydı, bunlarla emrolunmamızın mânâ ve hikmeti kalmazdı. Sebepler kanununa riâyetsizlik, isyan ve günahtır. Kur'ân-ı Kerîm'de buyurulur: "İnsana, kendi çalışmasın (ın karşılığın) dan başka bir şey yoktur." (en-Necm, 39)

Sizleri birbirinden faydalı yazılarla baş başa bırakmadan önce yarıyıl tatilinde çocuklarımıza namaz surelerinin tekrarını ve Kur’an-ı Kerim’i bol bol okutturmayı ihmal etmeyelim. Ey Allah’ım bizleri Salih amellere muvaffak eyle! Âmin!..

SU

13 Ocak 2010 günü bilgisayarı açtığımda arkadaşım, akademisyen Nuri Kahveci'nin ilginç bir  mesajı ile karşılaşıyorum.
 Önemine binaen de burada yayınlıyorum.
Mesajın metni aşağıdadır.
 
Su içmek için uygun zamanlama, suyun insan vücudundaki etkinliğini azamiye çıkaracaktır.

---------------------------------------------------------


*Uyanır uyanmaz 2 bardak su - İç organları aktive eder

*Her yemekten 30 dakika önce 1 bardak su - Hazma yardım eder

*Banyodan önce 1 bardak su - Tansiyonun düşmesine yardım eder

*Uykudan önce 1 bardak su - Kalp krizini ve felci önler

-----------------------------------------------------------



1. Beynimizin % 75' i sudur.
2. Vücut ısısını düzenler.
3. Hücrelere gıda ve oksijen taşır.
4. Solunum için oksijeni nemlendirir.
5. Yediklerimizi enerjiye çevirir.
6. Kanımızın % 83' üdür.
7. Atıkları (oksitleri) yok eder.
8. Hayati organlarımızı korur ve rahatlatır.
9. Kemiklerin % 22' sidir.
10. Gıdaları absorbe etmesinde vücuda yardım eder.
11. Adalelerin % 75' idir.12. Eklem yerlerini rahatlatır / yastık vazifesi görür.


EBEGÜMECİ

4 ocak 2010, pazartesi


Hafif te olsa bir yağmur var. Zaman zaman şemsiyemi açıyorum. Kapattığım da oluyor.
Bu kış günü gördüğüm manzara beni heyecanlandırıyor. Adımlarım gördüklerime giderken çok şeyler de düşünüyorum.
ebegümeci otu ile ilgili görsel sonucuYaz aylarında çiçek açtığını sandığım bitkiye yaklaşıyorum. Ebegümeci. Çimlere çömeliyor, güzel bitkiyi inceliyorum. Çiçekleri ve birkaç tomurcukları var. Sanırım bir hafta önce de dikkatimi çekmişti bu bitki. Yalnızca yeşermesi ve bir karış olması vardı.
Birkaç defa fotoğrafını çekiyorum. Sonra da eve geliyor, bitki hakkındaki bilgileri topluyorum. Kafamdakileri de karıştırınca güzel bir yazı oluyor.

EBEGÜMECİ


Çiçekleri ilaç, yaprakları sebze olarak kullanılan bir ottur. Genellikle harabelerde insanların yaşadıkları yerlerin yakınlarında ve tarla kenarlarında kendi kendine yetişir. Kısa boyludur. ( 20- 70 cm.)

NE ZAMAN ÇİÇEK AÇAR

Sıcak yaz aylarında çiçek açar*. Yaprak ve çiçeklerinde fazla miktarda kabızlık giderici madde vardır. Yaprak ve çiçekleri kurutulmadan yenir.

TÜRLERİ

Anadolu'da 8 türü yetişmektedir.

Bu bitkilerin hepsi de yapraklarında, çiçeklerinde ve saplarında (bamyada olduğu gibi) bir sümüksel madde içerirler. Küçük yapraklı bitkinin uzun saplarının ucundaki yapraklar yuvarlak ve çentiklidir.

ÇİÇEK RENKLERİ

Açık pembeden eflatun rengine kadar değişebilen renkte çiçek açarlar.
Çiçekleri, yaprakları ve sapları, Haziran'dan Eylül'e kadar toplanabilir. Bitki, kurutulduğunda özelliklerinin bir bölümünü yitireceği için, elden geldiğince taze kullanılması gerekir. Ama kurutulmuş bitki yine de kullanılabilir.

Kaşınan ve yanan yüz alerjilerinde de, yüzü ılık ebegümeci çayı ile yıkamak rahatlatıcıdır.

ÇAY HAZIRLAMAK

Yalnızca soğuk suda demlendirilmelidir. Kurutulmuş ebegümecinin çok ince kıyılmış yarım tatlı kaşığı bitkisi, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya akşamdan eklenir, sabahleyin süzülür ve ılıklaştırılır.


Fayları

1. Göğsü yumuşatır.
2. Öksürüğü keser.
3. Mide ve bağırsakların muntazam çalışmasını sağlar.
4. Kabızlığı giderir.
5. Mide bulantısı ve kusmaları önler.
6. Ateşi düşürüp, vücuda rahatlık verir.
7. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir.
8. Nezle, bronşit, nefes darlığı tedavisinde kullanılır.
9. Lapası, çıbanların olgunlaşmasını sağlar.
ebegümeci otu ile ilgili görsel sonucu10. Burun kanamasını durdurur.
11. Dişeti hastalıklarını tedavi eder.
12. Mide ağrısını keser.
13. Burun tıkanıklığını giderir.

----------------

* Beni de düşündüren bu ya.

İSVİÇRE VE MİNARE

Kimilerine göre, görünümüne dayanmak güç olduğundan…
İsviçre`de "Minare yapımına devam edilsin mi, yoksa yasaklansın mı?" Bunun için İsviçre`de referandum yapıldı. İşte meselenin özü bu. Çıkan sonuç, yasaktan yana. Yani beklenen bir şey. Yasak olmasa iyi olurdu ama yasaklandı işte. Bir çok ülke yasak beklenmiyordu ve hatta düşülmüyordu bile.

Referanduma katılım düşük oldu ama katılanların yüzde 57`si "Minareler Yasaklansın" diye oy kullandı.

Çıkan sonuç, İsviçre ve AB yüksek mahkemelerinde geçersiz sayılabilir.

Kararın iptal olunabilineceğine ilişkin ipuçları belirdi. İsviçre Eyaletler Konseyi Başkanı yasağın iptali için resmi makamların harekete geçtiğini açıkladı.

Din özgürlüğünün böyle tahrik edilerek kısıtlanması düşündürücü.

Avrupa`daki ırkçı gruplar harekete geçtiler. " Müslümanlar Avrupa`yı istila etmeye geliyor," diye diğer ülkeleri tahrik ettiler.

*
BUNLARI BİLİYOR MUYDUK?

1-İsviçre, Avrupa`da kadına seçme ve seçilme hakkı veren son ülke. Kararın tarihi, 1971. Yani 1971 yılına kadar İsviçre`de kadınlar oy kullanamıyor ve hiçbir siyasi göreve seçimle gelemiyordu. İsviçre`nin Alman bölgelerinde kadınlarla ilgili söylenen şöyle:

Kadının yeri,

a) Çocuk bakımı,

b) Kilise,

c) Mutfak"tır.

2 – İsviçre halkı, Avrupa’da köpek eti yiyen tek ulus. Alp köylerinde kaç köpeğin tuzlanarak, sucuk, sosis yapılarak yendiği bilinmiyor. Ama köpeğin yendiği kesin. Bu yazdıklarımız kediler için de geçerli.

Savunmaları: “Çok sevdiğimiz bir evcil hayvanı kullanıma sokmalıyız ve ayrıca bizim için de faydalıdır," demeleri.

İsviçre`liler köpeğin lezzetli parçalarını yerdikten sonra geriye kalan parçalarını yağa dönüştürürler ve ilaç olarak kullanırlar. (1)

3 - Halk devamlı olarak sarhoş. Londra’da bile bu kadar çok külhanbeyi ve sarhoşa rastlanmaz.

En basit şeylere, hatta sokaktaki direklere bile çok güzel ve şahane şeylermiş gibi bakıyorlar.(2)

-------------------------------

NOT:

Isviçre`de yapılan Minare yasağı referandumuna yönlendirilen halk tarafindan 57 % destek oy çıktı.

Şimdi bu konuyu tüm Avrupa`da gündeme getirmek istiyor ırkçılar.

Avusturya`da yayınlanan "Die Presse" gazetesi ise internet sitesinde Minare yasağı ile ilgili bir anket düzenliyor.


ANKETİN SON ŞEKLİ

Tarih: 04.12.2009, saat:21.05 te,

a) Evet diyenler % 45 (34061 kişi ile)

b) Kararsızlar, (1519 kişi ile ) % 2,

c) Hayır diyenler % 53 (39838 kişi)

İken,

13 saat sonra;

a) Evet diyenler (523997 oyla) % 92,

b) Kararsızlar, (1540 kişi oyla) % 0,

c) Hayır diyenler (44915 kişi ile) % 8

Linki veriyorum :


------------------------

(1) CAHİLLİKLER KİTABI / YAZARLARI : JOHN LLOYD - JOHN MITCHINSON

(2) DOSTOYEVİSKİ`nin Mektuplarından. (Ünlü yazarın İsviçre`li hakkındaki izlenimleri bu kadar değil. Konuyu uzatıp okuyucuyu sıkmamak için kısa tuttum. Örneğin: "İsviçre'liler kendini beğenmiş insanlar..." )

7 Ocak 2012 Cumartesi

DÖRT ŞAİR

 

30 EKİM 2009

Sevdiğim ay gerilerde kaldı. Sevdiğim ay, sonbahar mevsiminin ilk ayı olan eylüldü. Sanırım çoğu insan da benimle aynı düşüncede.

ÖĞLE ÖNCESİ

Arkadaşımı arıyorum. Ali Haydar*.  Buluyorum.  Yerimi söylüyorum ona. Kutsal bir gün olduğunu da. Nedendir sonra, hastaneye uğrayacağımı, bir hasta ziyaretinden sonra yanına geleceğimi söylemeden daha, aradığım  hastanın Bayram** olduğunu ve sabahleyin taburcu edildiğini söylüyor bana.

Demek arkadaşımı göremeyeceğim.

Esefleniyorum.

Neden bir şeyi vaktinde yerine getiremem ki? Zamanın elinde bir oyuncak… doğrusu, sağa sola savrulan bir çöp olduğumu düşünüyorum.

Hüzünler yüreğimde toplanıyor. Bu, yüzümden belli oluyor. Yanımdakilerin bir hoş bakışlarından anlıyorum.

Mabedin bahçesinde sararmaya yüz tutan ama dökülmekte direnen (az dökülen) yaprakların üzerinde sağa sola ilerliyorum.

ÖĞLE SONRASI

Kanadı kırık bir kuş gibi hissediyorum kendimi. İmamın, hutbesinin ağırlığını taşıdığımı, sözlerinden  sarsıldığımın farkındayım.

Senenin bu ılık mevsiminde olduğumu hatırlıyorum ve arkadaşımı yeniden arıyorum.

Arkadaşım, Ali Haydar beni candan karşılıyor.

Kafamda, onun için taşıdığım iki sorunun ilkini açıyorum. İkinci sorumda aldığım cevap beni daha mutlu ediyor.***

İki arkadaşımın daha  geleceği bilgisini veriyor Ali Haydar. Onlar gelmeden önce şekilleri ve sesleri bana geldi gibi. Senelerden beri görmediğim Mustafa ve seyrek gördüğüm Mi Akif. Şimdi karşımda sevdiğim 2 şair de var. M. Akif ve Mustafa.****


İKİNDİ SONRASI


Birlikte şair Yasin’i ***** ziyarete giderken Yasin’in yeni uğraşısı  ile ilgili doyurucu bilgi veriyor M. Akif.  Anlatılanlardan  güzel bir hikaye çıkar diye düşünüyorum.



Yasin’in yeni uğraşı fotoğrafçılık. Çektiği fotoğrafları içtenlikle gösteriyor. Onun bu hareketinden sonra yüzünde bir övünme belirtisi göremesem de… güzel resimler diye geçiriyorum içimden. Sonra da bunları arkadaşıma söylüyorum. Bir gün önce çektiği salyangoz fotoğrafı ilgimi çekenlerin başında geliyor.

Yasin, bunu şiire ek olarak yaptığını söylüyor. Vaktinin iş, ev ve dağ arasında geçtiğini vurguluyor.

Ayrılırken bana iki kitap hediye ediyor. Bunlardan 1.si şair Mehmet'in******, 'Gölge Boyu Irmak', 2. Mehmet Akif Şahin'in, ' Aşkımın Zaman Kayması' isimli kitapları.

------------------------------------------------------

*Ali Haydar Tuğ.


** Bayram Nacar.


***Şahsiyetini neden öne çıkarmadığı ile ilgili idi 2. sorum.


****M. Akif Baltutan ve Mustafa Pınarbaşı.


*****Şair Yasin Mortaş.

http://dostlarimdan.blogspot.com/?


****** Şair Mehmet Mortaş.

-------
Posted 31st October 2009 by

AL-İ BEYT

 

23.10.2009

Elimde bir dergi var.



ALİ-BEYT

Kültür, Fikir ve Tasavvuf Dergisi
Derginin;
-------------
İmtiyaz Sahibi : Mehmet Fatih Seydaoğulları

Genel Yayın Yönetmeni ve Editör : Yahya Dertli

Genel Koordinatör : Kurtuluş Kenger

Yazı İşleri Müdürü: Abdurrahim Seydaoğulları

Yayın Kurulu : Mübarek Seydaoğulları / Muhammet İkbal Saylık

Grafik ve Tasarım : Arda Kutay

*

DERGİNİN FİYATI
----------------------

Türkiye İçin:

Tek Sayı Fiyatı : 5 TL

Avrupa için:
Tek Sayı Fiyatı : 6 EURO

HABERLEŞME ADRESİ
İpek Mah. İpekyolu Üzr. Seyda Camii Bitişiği
KIZILTEPE / MARDİN

Tel: O 482 313 55 52
Web ve E-mail

www.alibeyt.net
alibeytyazar@hotmail.com
alibeytokur@hotmail.com

*

62 sayfadan oluşan, kuşe kağıda basılmış pırıl pırıl bir dergi. Derginin, 2 – 2009 yılı 14. Sayısına göz gezdiriyorum.

32. Sayfadaki bir yazı dikkatimi çekiyor.

Yazının ismi: Fıkhi Açıdan Çocukluk Devreleri Ve Mükellefiyetler.Yazarı : Yrd. Doç. Dr. Nuri Kahveci.
Yazar, çocukluğu 5 devreye ayırarak inceliyor.

Bu devreler :

1. Ceninlik Devresi.
2. Gayr-i Mümeyyiz Küçüklük Devresi.
3. Mümeyyiz Küçüklük Devresi.
4. Bulüğ Devresi.
5. Rüşt Devresi.

Yazar, rüşt’ü şöyle açıklıyor: "Rüşt, gerek dini, gerekse mali mükellefiyetlerle ilgili hususlarda normal davranış ve hareketlerde bulunmaktır. Dini ve dünyaya dair zararlı ve yararlı olan şeyleri bihakkın bilmek ve kavramaktır. İşlerini normal şekilde idare edebilen ve malını koruma hususunda akıllı davranabilen kimseye hukuken reşit denir.”

DERGİNİN YAZARLARI
 --------------------------------
Yazarın Adı: Yahya Dertli
Yazının Konusu : Kur’an ve Hadisler Işığında Çocuğun Dini Eğitimi

**************.
*M. Burhan El- Hedbi / Asrımızda Sünnet Algılaması.
*Abdullah Haluk bülbül / Çocuk ve Camideki Duruluk ve Fıtrata Uygunluk.

**********************

*Ahmet Kozak / Gurbet Pınarından : Annesini Darıltınca Dili Durdu.

**************

*M. Caner Seheryıldızı / Kişisel Hayat Planı.
*Turan dertli / Dikkat Edilmeyen Günah: Gıybet.
*Selahaddin Seydaoğulları / Üstad Seyda (K.S) / Ariflerin Dilinden.

******************

*Muhammet Erraci / Dua ve Adabı.
*Mehmet Uslu / Hayvanlar Aleminden:
Mukalemun (Bukalemun)

*************
*Seyfullah Suhaer / Her Yönüyle Bütün İnsanlığa Örnek: Hz. Muhammed (S.A.S.)

**************
*Bahaeddin Nursaçan / Ökkeşiye Hazretleri : Hz. Ukkaşe.
*M. Turan Dertli / Tasavvufta 3 Temel Unsur.
*Seyyid Mübarek Seydaoğulları / Siz Nasılsınız?
*Dr. Canan Ertekin / İki Cihan Meyvesi.
*Rukiye Karagöz / Hadisler Işığında Dua ve Çocuk.
*Hane Sultan Kısa / İbretli hikayeler.
*Eşref Yusufoğlu / İslamda Aile : Akrabalık Hukuku.
*Ali Kenger / İslam Dünyasının Bugünkü Meseleleri.
*Fahreddin Bingöl / İslamda Gençlik Ve Gençliğe Verilen Önem.

*****************

*Muhammed İkbal Saylık / Sıkıntıları Aşmak İçin Dua.
*Erkan Kısa / Şehitlerin Efendisi: Hz. Hamza.
*Kurtuluş Kenger / Edebiyatımızda Dua: Duayı Anlamak.
*Ummu Ebrar / Duanız Olmasa.
*Seyyid Muhammed Mihdi / Yeryüzü Yıldızları.
*Sadreddin Semerkandi / Camilerimizin Dini Ve Sosyal Hayattaki Önemi.

***********************

*Yahya Dertli / Kişisel Dini Gelişim.
*Milcan Dertli / Peygamberler Silsilesinden: Hz. Yahya.
*Lokman Dicle / Niçin Elhamdülillah?
*Abdullah Dicle / Gökteki Rehber Yıldızlar : Zeyd b. Sabit (R.A.)

**************

Posted 28th October 2009 by

KÖY YOLLARI 2

 


17.10.2009
Muhtar Bilal üstlendiği görevi severek yapanlardan. Bu gelişinde de köyün yol sorununu
Cumhurbaşkanlığına yazdığını söylüyor.

Cumhurbaşkanlığına yazdığı dilekçe şöyle:

T.C. CUMHURBAŞKANLIĞINA

Sayın cumhurbaşkanım, Yenicekale ve 4 mezrasının muhtarıyım.

Bu köyler, K. Mmaraş'a 45 km uzakta bulunan, Yenicekale (Yeniköy) Nahiyesi,
Ve
a.Ilgadın,
b.Hacışıklı,
d.Bekirli,
d.Nacarlı,
Mezralarıdır.
Yeniköy ve bağlı bulunan 4 mezrası küçümsenemeyecek bir nüfusa sahiptir.
Köyümüzün bir çok sorunları vardır. Bu sorunların başında da yol sorunu gelmektedir. Her nedense şimdiye kadar seçilen muhtarlar bu işin üzerinde durmamışlar, devleti yönetenler de gerekeni yapmamışlardır.
TALEBİM :

Ana köy olan Yenicekalele (Yeniköy)'ye 1 km uzaklıkta olan Bekirli Mezrası ile yine bu Mezranın uzantısında bulunan ve bu Mezraya uzaklığı 1 km. olan Nacarlı Mezrası yolunun yapılmasını ve güzergahta köylülerin bağ - bahçesi olduğundan yolun Döngele Beldesi sınırına kadar uzatılmasını istiyor, Köy Hizmetlerinin 2010 yılı projesine alınmasını arz ve talep ediyorum.

Saygılarımı sunuyor, Devletimizin yanında olduğumuzu 1 köy ve 4 mezranın halkı adına vurguluyorum.

BİLAL CEYHAN
Yenicekale (Yeniköy) Nahiyesi,
Ve
a.Ilgadın,
b.Hacışıklı,
d.Bekirli,
d.Nacarlı,
Mezralarının Muhtarı

*

*

**
Posted 17th October 2009 by

KÖY YOLLARI 1

 

03.10.2009

Muhtar Bilal ile karşılaşıyorum.

Bana her zamanki olgunluğu ile yaklaşıyor.

Senelerden beri süregelen köyün yol sorunun çözülemediğinden sözediyor ve köy yolunun 2010 yılında değerlendirilmesi için bazı yerlere baş vurduğunu ama bir sonuç alamadığını ve durumu hem Başbakanlığın hem de Cumhurbaşkanını bilgisine sunma düşüncesini açıyor. Bu düşünceye destek veriyorum.

*

12.10.2009

Muhtar Bilal Başbakanlık sitesine yazdıklarını okuyor. Yazının güzelliği fevkalede oluncaya kadar tartışıyoruz.

Dilekçenin olgunlaşmış hali şöyle:

T.C BAŞBAKANLIĞINA

K. Mmaraş'a 45 km uzakta bulunan, Yenicekale (Yeniköy) Nahiyesi,
Ve
a. Ilgadın,
b.Hacışıklı,
d.Bekirli,
d.Nacarlı,
Obalarının muhtarıyım.

Yeniköy ve bağlı bulunan 4 mezrası küçümsenemeyecek bir nüfusa sahiptir. Her zaman devletimizin yanındadır.

Köyümüzün bir çok sorunları vardır. Bu sorunların başında da yol sorunu gelmektedir. Her nedense şimdiye kadar seçilen muhtarlar bu işin üzerinde durmamışlar, devleti yönetenler de gerekeni yapmamışlardır.

TALEBİM :

Ana köy olan Yenicekalele (Yeniköy)'ye 1 km uzaklıkta olan Bekirli mezrası ile yine bu mezranın uzantısında bulunan ve bu mezrasıa uzaklığı 1 km. olan Nacarlı Mezrasının yolunun yapılmasını ve köylülerin bağ - bahçesi olduğundan yolun Döngele sınırına kadar uzatılmasını istiyor, Köy Hizmetlerinin 2010 yılı projesine alınmasını arz ve talep ediyorum.

BİLAL CEYHAN
Yenicekale (Yeniköy)Nahiyesi,
Ve
a.Ilgadın, b.Hacışıklı, c.Bekirli, d. Nacarlı,
Mezralarının Muhtarı

*

15. 10.2009
Bilal’in içinde hakkı olan isteğini belirttiği dilekçesine Başbakanlığın cevabı gecikmiyor.

VERİLEN CEVAP
2010 yılı KÖYDES Projesi Kapsamında değerlendirilmek üzere, İl Tahsisat Komisyonu'na sunulacaktır.
Bilgilerinize rica olunur.
(CEVAP : 14.10.2009 günü, saat 15:27 ‘de geldi. )


*
Posted 17th October 2009 by

bir rüya


Rüyada abdest alıyorum.

İyi biliyorum sabah namazı vakti idi.
Temiz kaynaktan geldiğini sandığım akan suda, birkaç kişiyle abdest aldık. Peşinden, içtiğim bir avuç suyu yutmak üzereyken, suyun akarak geldiği uzaklık nedeniyle kirleneceği düşüncesi ile fazla içmedim.
Kıldığımı hatırlamıyorum ama sabah namazı kıldım gibi geliyor bana. Zaten abdesti de namaz için almıştım.
Üzerine basılarak karşıya geçilen taşlardan ayağım kaydı ve suya düştüm. Yalnızca ayakkabım ıslanmıştı.
Bir sonraki gün kullanmak üzere akan sunun kenarındaki raflara bir şeyler sakladım. Sanırım bunlar, terliklerim, havlum… vbg. şeylerdi.

*

Şimdi rüya tabirine bakıyorum.
İlgili cümleleri okuyorum: Rüyada abdest alınırken görülmesi, o kişinin o dönem yaşadığı maddi ve manevi sıkıntılarının ortadan kalkacağını belirtir.
Temiz bir su ile abdest alınıyorsa, abdest alan amacına kavuşur.
Abdest alıp namaz kıldığını gören kişi üzüntü ve kederden kurtulur.

MUHTAR BİLAL VE BEN

29 eylül 2009

Muhtar Bilal ile köyün bazı sorunlarını halletmek üzere kimi yerlere girdik. Aradığımızı bulamadık. Aradığımız İl Genel Meclisi başkanı Ramazan Okumuş idi.

ÖĞLEDEN SONRA

Valilik binasının içinde, aradığımızı bulabilmemiz için bazı aşamalardan geçtik.
Aradığımız İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Bilal Nacar'dı.
Beni ve Muhtarı güleryüzle karşıladı.
Bizden önce sırada olanlar vardı. Onlara ne yapmaları gerektiğini uzun uzun anlattı.

*

ramazan okumuş http://kahramanmaraslisairleryazarlar.blogspot.com/search?q=ramazan+okumu%C5%9F

Bilal Nacar : http://bazidegerlerimiz.blogspot.com/

ÇAVUŞ ABİM

Yorgundum.


Telefon geldiğinde yumuşak bir konuşma oldu aramızda, duygusallıktan uzak.
Senelerdir görmediğim Çavuş abimdi arayan. Konuşmalarımda bir yanlışlık yaparım korkusuyla uzadı konuşmamız. Bir cümle konuşmak için bir kaç dakika düşünmem gerektiği bilinci yerleşse de içime.... hayır, düşünülen olmadı. Olmaması da gerekirdi.

Şimdi düşündüm de, biz çocukken arkadaşmışız. Neden bu duyguya kapıldım?

O, finans kurumlarının başkanlığına kadar geldi geçmiş yıllarda.

Hal hatır ile bitti konuşmamız.

İki torunu varmış. Bir kız, bir erkek. En çok ta küçük Yunus'u seviyor herhal.

*

Yorgundum. Yorgundum keza oğlumun 2. kez nişanlanması için eşyalar....

Kırğındım Çavuş abibe. Kırğındım, keza 1. kez nişanlandığı aileyi tanıyordu. Bana bu aile hakkında bilgi verebilirdi. Aileye diyeceğim yok. Yok ama bize göre değil. Taşımak güç, ağır.

Ama hayır, neden kırgın olayım ki!

İçimden solgun yüzlü, kaba çizgili bir ses:

"Kendini hemen üste çıkarma! Senin haklılığını sanmıyorum. "

*
1.http://akngunluk.blogspot.com/2009_07_01_archive.html
2.http://kimiinsanlar.blogspot.com/2009_04_01_archive.html
?****

bayram sabahı

19 eylül 2009

AKŞAM

Sabah bayram.

Bekir hoca vaizi yakalıyor.
Vaizin bayram sohbetinde kullanması için bazı taktikler veriyor.

“Yarım saat uzatabilirsiniz…”

İçimdeki (nefis) devreye giriyor. Azgın. Köpürdüğünü duymasam da, öfkesini duyuyorum. Sabırsız insanım. Dur biraz, dinle. Toparlansın konu. Neticeye göre konuş. Gerçi bu konunun önü ve sonu belli. Ama yine de böyle davranmak mı lazım?

“Bir kadika bile uzatılamaz.” diyorum. Diyorum ya, neden söyledim bu cümleyi? Uzatmanın gerekliliğine inanan din adamına bu cümle söylenir mi? Gereksiz…

Vaiz Nuri bana kırgın. Bakışlarından anlıyorum.

İlahiyatta dekan yardımcısı bu adam, hocam İrfan’dan ders alacak. Vaizin bayram öncesi konuşması dağınık da olsa, dinlemesini biliyoruz.
Ne benim, ne de hoca Bekir’in isteğine uymayan vaiz 15 dakika uzatıyor.

*

Neden her bayram sabahında buna benzer, istemediğimiz konular gerçekleşiyor? Geçen sene safların eğri dizilmesini becerebilen başka bir yetkili, önceki sene de dakikalarca uzatmadı mı konuşmasını? Vakit dolunca, konuşma mı dinlenir? Gençler sabırsız, yaşlılar abdeste....

*

köydeyim

15 EYLÜL 2009


Köydeyim. Dermansız olsam da, ne yorgun, ne de bitkin değilim. Değilim, çünkü ana/baba ile senenin Kadir’ini geçirmenin içime verdiği haz her şeyi bastırıyor.

Yatıyoruz.

Babamla aramızda birkaç metre var.

AHMET HOCA

*

GECE
Gecenin bir yerinde uyanıyorum. Daha sahura saatten ziyade var. Evin arkasındaki yoldan mezarlığa doğru ilerliyorum. Karanlık bir gece olsa da sokak lambalarının ışığı önümü gösteriyor.
Dereden gelen muazzam su sesi beni bu yöne götürüyor.
Köyden gelen solak lambalarının ışığı tükeniyor ama telefonumun ışığı bana yetiyor.

17 EYLÜL 2009

KUŞLUK
Televizyonda Kamil’i görüyorum.
Kamil*, şimdilerde bir şehrin Milli Eğitiminden sorumlu yönetici.
Spiker çok şeyle soruyor. Sorulardan ustalıkla sıyrılmayı biliyor.
Mutlanıyorum. Yitirdiği bazı değerlere yeniden kavuşan biri gibi hissediyorum kendimi.

*

Kamil Aydoğan

ANA BABA VE BEN

 


Tereddüt etmeden, mevsimin sıcağına rağmen (yola koyularak) geçen Ramazan olduğu gibi bu sene de Kadir gecesini babamla- annemle birlikte geçirmek içindi çabalarım.

*

15 eylül 2009 akşamı iftara dakikalar kala huzurlarına dahil oluyorum.
Maksadım, bu kutsal gecede onunla olmak ve gecenin anlamını ön plana çıkarmak için ibadet maksadıyla bir şeyler yapmak.
Babama durumu anlatıyorum. Ama onu isteksiz görüyorum. Belki istekli ama… nazlanma ve ya kendini büyük göstermemenin olduğunu biliyorum. Bunu onun tavırlarından anlıyorum.

“Ricaederim diyorum diyorum babama. Uzak yolu senin için tepeledim. Seni ve annemi bu gibi kutsal günlerde ziyaret etmeyi görev telakki ediyorum. Ne olur 2 rek’at.”

İki rekat diyorum ve bu cümleyi arada bir yineliyorum.

Sonuç tam istediğim gibi. Çünkü kabul etti babam isteğimi.

*

İlkinde Kadir süresini, ikincide de Maun;u okuyor.

Oh ne güzel. Keza önce içim boştu. Şimdi değil. Bir çok anlar boşlukta hissettim kendimi. Artık aynı duygu yok.
Kendimi huzur dolu hissediyorum. Sahipsiz değilim, kısacası yaşadığımı anladığım andayım artık.
*
Yiyenlerim seviniyorlar. Oğuzhan’ın küçük oğlu sahurda bile uyanıyor, yanımdan ayrılmıyor.

*

DEĞERLİ PARA

 




11 Eylül 2009
Arkadaşın anlattıklarından sonra bir düşüncedir aldı beni. Duygulandım. Ne güzel kulların var SEN'nin demeden edemedim. Edemedim ama içimde de bir yerlerin kanadığını hissettim.

Gözlerimi ufuğa doğru alabildiğine uzattım. Önümde, kısa bir süre sonra uzun bir çizgi oluştu.

arkadaşımın anlattıkları şöyle idi:

"Abartı değil anlatacaklarım.
Herkes çıktıktan sonra, yalnız başıma mabette otururken gebç bir hanım geldi. İbadet yapacağını sanarak, yer göstermek amacıyla doğruldum. 'Hayır' dedi o. Biran, amacının ibadetten daha başka olduğunu düşündüm;

“Yardım yapacaktım.” Dedi ve elindekileri bana uzattı.
“Makbuz keselim’ dedim”

Utangaçlığa bürünerek,
“Hayır dedi o, makbuza gerek yok. Küçük bir para.”

Verdiklerini saydım. Yedi lira yirmi kuruş.

Bu değerli parayı, imamın sandığa bırakması için masasındaki makbuzun üzerine yerleştirdim.

*
Posted 11th September 2009 by

ekmek


Akşam bir tv kanalında TMO tarafından hazırlanan “Ekmek İsrafı ve Tüketici Alışkanlıkları" konulu araştırma yorumlandı. Sipiker, mikrofonunu uzattığı vatandaşların % 100’ünden olumlu görüş aldı. Yani vatandaşların tümü Ekmek İsrafı’na karşı bir tavır sergiledi.

Günde 6.1 milyon ekmek çöpe gidiyormuş.

Türkiye’de günlük üretilen 123 milyon adet ekmeğin yaklaşık 6.1 milyonu israf ediliyormuş.
Açlık çeken Afrika'lının yiyeceği...

Konu önceleri Bakana sorulmuş. İisrafın 450-500 bin ton buğdayın israfı anlamına geldiğini söylemiş.

Tv. Kanalının sipikeri tarafından çeşitli kesimde yaşayan vatandaşın görüşü alındı.

Ortak görüş: Eğitimsizliğin yol açtığı idi.

Ben de:
Cahiliyet ve eğitimsizlik derim.

Ekmek katçı mı, yani bir evi terk ettiğinde oraya bir daha dönmeyeceğini, bilen ve inanan bir toplumun torunları olduğumuzu bilen bizler bu israfı nasıl yapabiliyoruz?
İnancımızın emirleri de bu doğrultuda değil mi?

*

Ununa kimyevi maddeler katılarak beyazlatılmış, bu nedenle yüksek fiyatlara satılan ekmeğin üreticiler tarafından vatandaşa çeşitli türleri sunuldu.

Diyet için üretilen:


*Kepekli ekmek,
*Çavdar ekmeği,
*Yulaf ekmeği,
*Köy ekmeği,
*Mısır ekmeği,
*Tuzsuz ekmek.
Gibi ekmeklerin neden son derecede yüksek fiyatlarla satıldığını hiç düşünen ve eleştiren oluyor mu? Bu ekmekler neden normal ekmek fiyatından daha pahalı? Neden Kepekli Ekmek normal ekmekten daha yüksek fiyata satılıyor. Çavdar'ın, yulaf'ın, mısır'ın ve kepeğin üretimi buğdaydan daha mı zor. Genelde bu sayılanlar hayvan yiyecekleri değil mi?

Belediyemiz ekmeklerin yapılışını denetlemekle yükümlü kuruluştur. Sanırım bu konuda sessiz kalıyor Belediyemiz.
Belediye tarafından üretilen "Halk Ekmek"lerin kurallara daha uygun olduğunu görüyoruz. Ama…
“Ama”sı ihtiyacın altında üretim yapılıyor. Diyet ekmeklerinin satış noktalarına ne zaman geleceğini kestirmek imkansızdır.

Son söz:
Yalnızca ekmek konusunda belediyenin görevini yaptığını kim söyleyebilir.

*

HASTALIK (bu sayfa düzenlendi. )

  28 Ağustos 2009

çiçek bahçesi ile ilgili görsel sonucuAkşam başım dönüyor. Dönme sahurda da devam edince, 29 Ağustos sabahı Yenişehir Devlet Hastanesi Aciline gidiyorum. Dr. Mehmet bey muayene ediyor. Yıllar Öncesinden tanırım bu adamı. Arkadaşım Lütfü'nün ağabeyi.

Dr. Mehmet'in önerisiyle ilk defa Tomoğrafi çektiriyorum. Netice çok iyi değil. Serum veriliyor.
Serum odasında 1 saat kalınca, “ Dr. Beni unuttu.” diye düşünüyorken o peşinde bir kız çocuğuyla çıkıp geliyor. Kız çocuğuna bakıyorum; “demek bu hemşire beni gözetim altında tutacak, “ diye düşünürken, kız çocuğu beni muayene etmek istiyor. Ediyor da. Meğer, Noroloğ imiş. Haftasonu olmasına rağmen telefonla evden getirtmiş Dr. Mehmet Noroloğu.

31 Ağustos
Hastaneye, kız çocuğuna (Norologa) muayeneye gidiyorum. Filimi beğenmiyor. Konuşması, olması gerekenden yumuşak. Başka yerde 2. film çektiriyorum. Tam film çekilme anında 33 yıl önceden arkadaş olduğum ama izini kaybettiğim Turgut arıyor. Tesadüf mü, bilmiyorum? İki gün önce de aynı  sürede izini kaybettiğim arkadaşım (üniversiteden) Mehmet aramıştı. O zaman da perişandım. Yani kolumda serum vardı. (Çocukken beynimin üzerine ağaçtan düşüşüm vardı. Hastalık kendini ancak yarım asır sonra gösterecekti.
Lisede (ben İ. H. Lisesi okudum) sene kaybetmeme, daha doğrusu sınavlara iştahsız hazırlanmamın ve bütünleme gününe gelmememin nedeni bu düşüşüm ve sonrasında vuku bulan unutkanlığımdı. Lise ve üniversite yılarında hastalığım belirgin hale geldi. Dersi bir / iki defadan fazla okuduğum zaman  beynimin uyuşukluğunu ve dayanılmaz zonklamanın ensemden başladığını duyardım. Ancak çalışmayı bıraktığımda sakinleşir ve sonrasında huzura kavuşurdum.
Yıllar sonra baş dönmesinin zuhuru ile meydana çıktı belirtisi. 2000’li yılların başlarında 6 ayda bir, sonraları daha sık yani ayda bir olurdu baş dönmelerim. 2009 / Ağustosunda tamamıyla ortaya çıktı.)

Velhasıl, şimdi içimde daha önce ender gördüğüm bir görsellik hâkim.

Bu görsellik *Dr. Mehmet’in bana yaklaşımında gizli. İyi biliyorum ki, bu adam herkese aynı seviyede yaklaşıyor. Bu onun bir artısıdır.


NOT: *Mehmet Kılıç.