Bu Blogda Ara

15 Kasım 2016 Salı

AYIN HAREKETLERİ


Her an bir daha güzelini yakalamak mümkün
Yıllardır bu kadar güzel olmamıştı
1948 yılında (68 yıl önce) en yakındı dünyaya
2034 yılında da bu güzellikle çıkacak karşımıza
Ama o güne kim öle kim kala
 

CILIZ BİR HEYECAN


bu düşünceyi aşacak yalnızlık duymayacağım 
günler, haftalar, aylar ve yıllar geçti 


şimdi yok gibisin 
bir kenardasın


çok uzaklara düştün çünkü zamanın hızına ayak 

uyduramadın 
soldun ve yorganın ayaklarını örtemiyor artık


yok gibisin
yorgunum de sonra


Neden 
Gösteriyor ve gülümsüyor 
göz göze geldiklerinde 


cılız bir heyecan mı 
kapılıyor içini:
mutluluk 

vermediğini şimdi daha iyi anlıyor 
falan adam, farelerle ortaklaşa ekmek yese de 
mutlu ama şimdiye dek yalnızlık çekti


Velhasıl burası bir kümesi andırıyor


Bakışların altında ezilmek ne acı 
İsmim söylendiğinde diyeceklerini unuttun



YAŞADIĞIM MAHALLE DOĞUKENT 


DOĞUKENT'İN MABEDİ 

12 Kasım 2016 Cumartesi

KALKIŞ GÜNÜ

Yürürken sevdiğim duaları peşpeşe tekrarladım:  “Kendisinden başka ilah olmayan Rabb’imin  şanı yücedir”  

Müjdelife’ye geldiğimi bildim
Dilini bildiğim ulusunun insanları arasındaydım artık 

Arkadaşlarımı bulmak zor olmadı ama görünmemek düşüncesi ile gerilere giderek, gecenin ikinci yarısında akşam ile yatsının cemi tehirine, arkasından da uzun sürecek vakfeye katıldım

Vakfe beni yine düşürdü ama bayıltamadı

Yatalım dinlenelim, dediler
Yatmak mı? 
Bir taşa yaslanarak tefekkürü tercih ettim

Mızkandım

‘Meri kendine gel!’

Uzaklardan gelen bir sesti bu

Sese cevabım:

‘Kendimdeyim, oldu
İşte buradayım
Verdiğim sözü tuttum
Emrindeyim.’

Ses anlaşılmaz kelimeler kullansa da;
‘Kendimdeyim, buradayım, verdiğim sözü tuttum, emrindeyim.’
Kelimelerini tekrarladım durdum.

Yaşadığımız sonu olmadığını sandığımız uzun bir gün
Bin yıl sürecek bir gün
Sıcak

Bana, bir bardak su veriliyor
İçiyorum
Yıllarca susamıyorum
‘Dünyada zemzemimize gittin, içtin!’ deniliyor.

‘İç bu suyu’

Arafta

Bir tarafta alabildiğine düzlükte kurulmuş çadırlar, yeşil ağaçlarda kuşlar
Solda kaynayan denizler, köpüren alevler, lav püsküren dağlar, homurdanan zebaniler.

‘Dünyada Arafat’ıma geldin, evime dahil oldun
İşte Cennetim
Sen gözdelerdensin’ deniliyor bana.

Uyanıyorum

Peygamber Mescidi, Beyt’i Atik, Arafat, Müjdelife, Meşar’i Haram, Mina, Cemaraat ve Süleyman Mescidi

Dünyadaki sekiz kutsal yerden yedisini gösteren Mabuduma hamd olsun

Cemarat göründü

Nihayet, itişme dalgası durdu.

“Lanet olsun sana şeytan” dedi birileri.

“Lanet olsun sana, yıllardan beri canımızı alırsın” Seslerinden, ölenleri çokluğu anlaşılabiliyor

Ulusunu aradım
İşte geliyorlardı
Ne de uzun kafile, diye geçirdim içimden
Aralarında seni aradım
Derken kendime geldim
Adımlarım ilerledikçe gerçeği anladım

Gömleğimi yıkayan sen yoktun artık
Dizinde uyuduğum

Saçımı yıkayıp tarayan, tırnaklarımı kesip... 
velhasıl süsleyerek beni ihrama hazırlayan sen yoktun artık

Şimdi sen Cennet’ül Mualla’da, Hatice Annenin yanında uyuyor ve kalkış gününü bekliyorsun

GECENİN HİTAMI

11 Kasım 2016

Ayın ışığında, yıldızlar parlak ve gök lekesiz 
Ay gecenin sonunda Ahırdağı’nın sırtına düşüyor  
Ay, tepelerin gölgesini şehre gönderiyor
İkimiz de şehre göz kırpan ayın son ışıklarını seyredebilmenin yüreklerimize verdiği buruk sancının ortasında bir unutuşu yaşıyoruz 

Uzaklarda bir köpek havlıyor, bir horoz gecenin hitam bulduğunun ihbarını yapıyor

Köpeğin uzun ve acılı havlaması, 
Erika’nın yeni yumulan gözlerinin açılmasına neden oluyor

BU ŞİİRİ SEN Mİ YAZDIN


11 Kasım 2016

İKİNDİ 

Ökkeş Hoca aniden kalkıyor, başını ağaca dayıyor. Ellerini yüzüne sürüyor. Solgun yüzünde dolaşan elleri, kulaklarını, sonra da saçlarını okşuyor. 

AKŞAM

. Sanki bağrım yanıyor gibi
. Sanki yarim gurbete gitmiş gibi 
. Sanki gözlerim yaşlı gibi, diyor Erika  

Erika bu şiiri sen mi yazdın, diyorum 

Yazamaz mıyım ya diyor gülümseyerek Erika
Sonra devam ediyor

O devirler ki, gelip geçti üstümden 
Geçti de derin izlerini bıraktı anılarda
O zamanlar… 
Kayalardan dökülen sularda çimerdi kuşlar
Kuzu yayılırdı çimlerde
Kurt saldırmazdı

diye bitiriyor şiirini 
Ben de şu dizeyi ekliyorum
İşte o zamanlar toprağımsı gözleri, buğday teniyle sen vardın

BU GÜLLER SANA

11 Kasım 2016

Burnundan çıkan sıcak nefesi ciğerlerine çektiğini görüyorum
Son günlerde daha bir centilmen oldun diyor Erika
Biliyorum Erika sen de acı var
Hasret acısı taşıyor yüreğin
Zamanın belli bir yerinde duruyorsun

Sen de yarı uyanık bir hayat sürüyorsun diyor Erika gülümseyerek

Diyorum ki: Senin de içini kurt kemiriyor
Ama bunları belli etmiyorsun 

Hayır, diyor Erika, artık acı duymuyorum
İçimi kızıl arı kemirirdi, beynimi ağaç kağan kuşu yonttu senelerdir diyor
Ama şimdilerde, hayatımdan hoşnut olarak yaşıyorum.
Bu güller sana Erika 

APARTMANIN KAPILARI


11 Kasım 2016

ÖĞLEDEN SONRA

Benim suçum mu diyorum Erika’ya
Ay olmuş adam benimle konuşmuyor 

Benim suçum mu, elli sekiz oy kullananın kırk dördünün bana oy vermesi
İki yıllık icraatında neler yaptıkların ve de yapamadıklarının göstergesi değil mi bu 

Apartmanın kapıları gece ve gündüz, kış ve yaz kapalı olacak, diyorum kapıcıya  

ÇETİN GEÇEN GÜNLER


11 Kasım 2016

ÖĞLEYE DOĞRU

Üç hafta oldu iyi olmadı diyorum aile doktoru Tiyekli’ye. 
Şimdi söyle bana, hata neresinde dişimi çekenin. 
Hatasız kul olmaz ama diyor o, bana göre doktorda hata yok gibi.
Yok mu demiyorum olmaz mı. 
Ben böyle düşünüyorum. Ne demek yok. Var diyorum ben. 
Çetin geçen anlarıma inat, uzun süren günlerin sakin gecelerinde müzik müzik yükselen sesi kulağıma geldi dişimi çekenin.  
Ne demek yok, hep ben mi suçlu olacağım. 
Sana diyorum ki diyor Tiyekli doktor; suçun topu sende, sende,  keza simit yemişsin diş çekimi akabinde.

Diş çekimi sonrası hayal yerleşti düşüncelerime. 
Serin bir mahmurluk dolaştı gözlerinde sevdanın. 
Durgun bakışlarının ötesindeydi bu mahmurluk. 
İpek gibi uzun saçları. Gülümsedi mi, çiçek çiçek açardı yanakları. Avuçlarına almak istesen, avuçlardan kayıp düşerdi yüzü. 
Serin bir mahmurluk dolaşırdı gözlerinde o oruç günleri. 
Ne gökyüzünün maviliği, ne dolunay gecelerinin duruluğu, ne de geleceğin beyazlığı kaldı gözlerimde. 
Aklar anılarda kaldı. Kirli görüyorum dünyayı. Çekilmez benim için zaman. Yitirdim her şeyi. Zaman, gücünü bende denemek istiyor.`

Omuzlarımın gerisinden bir tutuyor. 
Öyle sıkıyor ki, zayıf kemiklerim kırılacakmış gibi. 

AÇIKLAMA

Kalk, diyor, kalk, doğrul. Benim gibi dayanıklı ol zamana.
Ah, kutsal, diyorum ben de; bizi bırakıp gittin. 
Güleyim bari. Benden dayanıklı imiş gibi gösteriyor kendini. İçimdeki isyanın başlangıcını kovmak zor olmuyor. 
Söylediğimi yeniden düşünüyorum; Ah kutsal bizi bırakıp gittin, diyorum, içindeki şeytanın uzaklaşmasını istiyorum.

-----

NOT
Bu karışık cümlelerin kişilerle uzaktan ve yakından ilgisi yok. Yok ama edebiyatla ilgisi var. 
Kişileri kırdımsa peşinen özür dilerim. 
Özür bizden, affetmek sizden. 
Hani, derler ki affetmek büyüklüğün şiarı.  

ESKİ ANILAR


11 Kasım 2016

KUŞLUK

Eski anılar beni yok edecek.
Dönüşü olmayan eskilere ulaşacakmışım gibi bakıyorum ama nafile.
Yok, diyorum sonra, ulaşmak imkânsız.
Ne vefakâr bildiğim dostlar nerede. Ne de sevdalım var şimdi. 


ARKADAŞIMIN YAVUKLUSU

11 Kasım 2016

BUGÜN / SABAH
Yapraklar sararıyor 
Yollara yapraklarını döken çınar ağaçları
Ma’sere kazanı omzunda dönen bir kadın hayelliyorum

Üzüm yüklü eşeğini çeken yaşlı adam
İlerideki zibillikte köküç oynayan çocuklar geliyor gözlerime

Hava soğuyor

Güneş, yarı söndürülmüş ateş gibi ışıklarını evlerin bahçelerine döküyor

Artık her şey biti

 Oysa eskilerin güzlerinde bıraktığım anılar ne güzeldi? ben böyle düşündüm

-----
NOT
Ben Zeyno derdim ona 
Bir ata binmiş gitmiş o
Kır bir atla gelin diye götürmüşler onu
Beni askere yolladılar da götürdüler onu
Canım kirvem vermem demiş
Seymenin önünü kesmiş, arkadaşımın yavuklusu demiş, sözlüsü demiş, beşik kertmesi demiş
Atın boynuna sarılmış vermem, demiş
Demiş ya, götürmüşler onu
Kalan bahçedeki ayak izleri ve birkaç damla göz yaşı
Bir de arkadaşımın yaktığı türkü kaldı

"Zeyno, Maraş’lı Zeyno
Bağrı ateşli Zeyno
Yari askere gitmiş
Gözleri yaşlı Zeyno

Zeyno Maraş'ta durur 
Bağrına taşlar vurur 
Yari gurbete gitmiş 
 Hergün ağlayıp durur "

Aman eller kınalı Zeyno


RÜŞTÜNE ERİNCE

DÜNKÜ GÜN
ERKEN

Henüz erkendi / Güneş doğarkendi. 
Elimdeki simide bakan kız beni düşündürdü. 
Sanki kendi de istiyormuş gibi geldi bana.
Gözgöze geldiğimizde gülümsedi de cılız bir heyecan kapladı içimi. 
Kız simitten istiyormuş gibi geldi bana. 
Elimde olanın mutluluk vermediğini olmayanların daha mutlu olduklarını şimdi daha iyi anlıyorum. 
Şimdiye dek yalnızlık çekmedim.  Başkalarının bakışları altında ezilmedim.  

Çocuk filizlenmiş gibi geldi bana.
Şimdi okuluna gidecek elif, be, te, se, cim...den başlayacak. 
İleride onu emsile ve avamil bekleyecek.
Para. 
Al şunu, diyorum küçük kıza.
Önce alıyor. 
Sonra da, hayır alamam, benim var diyor. 
Birkaç sene sonra ilk öğretimi bitirecek, diye bir duygu kaplıyor içimi. İleride de liseyi rüştüne erdikten sonra bitirecek ve on yedi yaşının çocuğu olacak diye düşünürken kızın arkamdan koşarak geldiğini görüyorum. Elindekini bana uzatıyor, alamam bunu diyor. 

-----

NOT
Piramitlerde bir taşın üzerine oturmuşlar. Öyle bir iki kişi de değil. Tam yedi arkadaşlarmış. Sonra azıklarını yemişler. 

GÜZ GİDİYOR

ÖNCEKİ GÜN

Çocuklar: Yapmadıklarını koymadılar.
Biri amca dedi bana.
Biri de abi dedi.
En kötüsü de içlerinden dede diyen çıktı
Güz gidiyor.
Gündüzler kısa  sürüyor.
Bir çocuk yediklerinden verdi bana: cips.
Rüzgar, sabahları ılgın ılgın esiyor.
Çocuk bir büyüğüne ikramından sonra haylazlığını unutuyor.
Şimdi içinde ağır şeyler taşıdığını düşünüyor ve yorgunluğunu unutuyor.
Taa ilk günden beri böyle mutluluk
Gördünse bildir.
Eğer utanıyorsan nefsine bildir.
Diyelim ki kaç yıl oldu sen çocukluğu terk edeli
Diyelim ki çok az yılar
Yani on yıldır umutla bu anı çektin.

--------

AÇIKLAMA
Hocam da öyle dedi işte.
Demesi gerekiyordu ki dedi işte.
Bence en güzelini yaptı.
Hani sevdanın kişiye musallatından söz etmişti.

-------

NOT
Mısır’da diyor güneş havada kayboluyor.
Bun adı güneş aştı, akşam oldu oluyor.

10 Kasım 2016 Perşembe

ENTEL BAKİ AŞKINA

Şimdi sen ve ben uzunca sürecek yolcuktayız farzet
Bir  ucundan bir ucuna yaşamın
Yürümeliyiz. Meşekkatli olması umurumuzda olmamalı

Duamızı yolculuğumuza çıkmadan yapmalıyız:
ELESTÜ Bİ RABBİKÜM  Emrine cevaben verdiğimiz,  BELA  sözümüzü yerine getirmek için senin sanatını anlayabilmek adına uzaklara  gidecek olan biz sevdalıların öyküsü kabul buyur. 
Ya baki  Entel Baki aşkına

Sana adımlayan bizleri misafirliğine kabul et, gece ve gündüz  sürecek uzun yolculuğumuzu kolaylaştır ve bizleri mübarek kıl!

Anlar ilerlerlesin diyeceğim ama zaman katlanıyor.
Sağlı sollu on binler, yüz binler, milyonlar yoktu henüz
Boştu dakikalar boştu  zaman
Mekan tıkanmıyordu önü açık. 

----------

AÇIKLAMA

1. Şimdi Arafat’taymışız.
Ne var sanki bir an böyle hayalle.
Yolumuz önce Müjdelife’ye varmak duygusu ile ilerliyoruz.
Binlerce sene durdur zamanı, önceye git.
İki dağ arasında gece yolculuğuna yalnız çıkmadığını bil!
Ben de yalnız olmadığımı düşündüm.
Yol boyunca Hz. Adem baba ile Havva anne’yi hayelledim. Kendimi öylesine unuttum ki yanımda sevdalım olmadığını bile farzettim.
Sonra seni gördüm, yan yana yürüdüğümüzü, Havva annemin adımlarına bastığını farzetim. ‘Sevgili babam ve annem, dedim sonra, nasıl yolculuk yaptınız o çağlarda buralarda? Dağların kurdu ve kuşu ve ıssızlığı…’ diyecek oldum, sonra korunduklarını düşününce vazgeçtim, bu sözün şeytandan olduğunu bildim ve af dileme maksadıyla yine ağladım

2. Sevda yaşlılıkta da seni bulur dedi hocam
Selim’den önce ben sordum: Azaptan son çıkacak adama on krallık veriliyor
Hadisler sahih ve bu doğrultuda
İnsanlar garip ve inanması  zor olan şeyler
Bizler inanırız
İnanırız çünkü nass var delil var
Kişinin seçme hakkı bu dünyada var, dedim ben
Öbür alemde de olacak, diyor fakihim yani hocam
Seni anlamak mı? Mümkünatı yok
Bunlar karışık olanlardır
Amenna inalılası olanlar
Yani dediklerin anlaşılır olanlardır

-----

NOT: Garip olsa da karışık cümlelerin açılmış şeklidir öykümüze yüklenen
Bir daha mı
Ne tövbesi sil baştan başlardım
Bu alemde, tertemiz olan yani ulaşılmaz olan yani şeytanın vesvesesinden uzak şevkate bürünen sevdamız, öbür alemde sana talip olmakla sonuçlanacak.     
------------


EN KİBAR ADAMDI

Erdem Bayazıt

Maraş Kütüphanesinde müdür iken yazdığım romanı incelemesi, yorumunu bildirmesi isteğini içimde taşıyarak ona getirdim. İnceledi. Günler sonra sonucu bildirdi. “Güzel ama daha da güzel olabilmesi için kişileri geniş tutmak gerekir… vs. “ dedi. Almam gereken dersi almıştım. Bana lazım olan üslup hakkında olumsuz eleştirisi yoktu ya, önemli olan da bu idi, gerisi kendiliğinden zamanla oluşacaktı. Benden on beş yaş kadar büyüktü. Herkese abi derdi. Büyük küçük, herkese. 
Unutmam. Milletvekilliği döneminde geniş katılımlı bir toplantıdayız. Önce herkes kendini tanıtıyor. O, ismini zikrettikten sonra “Milletvekiliyim” demesini bekleyenler hayal kırıklığı yaşadı. Edebiyatı her şeyin üzerinde tutan adam,”edebiyatçıyım” dedi.

BİLGİ: http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/2014/04/erdem-bayazit.html


ABİLERİ TABUTTA, ÖĞRENCİLER BOYNU BÜKÜK KALDI,




ERDEM ABİM YOK ARTIK. ONUN ŞİİRLERİ İLE BU GÜNE GELDİM

8 Kasım 2016 Salı

ŞURİM ŞİNE*

-----
Ne derler, biriyle iyi bir arkadaş olmak için önce dövüş, sonra barış.

beş duvar bir pencere yalnızlığım
yazdım da yazdım
yasladım sırtımı bir duvara
fikrim pencerem
olası eski bir boyut süre gelen
bi cesaret çarpar karşıdan karşıya
o duvardan öbür duvara
bitsin dedikçe sekerek
pencereden ışıyan sendin hep
aklım dört köşe
biri fikir, beş duvar
biri ıslak biri yıkık 
ikisi yalınayak
kozumu bölüştüğüm 
hep iyi düşündüğüm
uyan pencerem damla şu canıma 
dağıt içim dumanları
sığmaz oldu beş duvara
aklım dört köşe
biri fikir, beş duvar
sussa olmaz mı ya şu beşincisi
değmese cama yankısı
çıkmaz mı ki aradan
takılı kaldı, say ki örümcek ağı
yüksek tavan, minicik ben
gülen bir tek pencerem
işte ben hep buradaydım 
yazdıkça yandım 
sırtımı bir duvara yasladım
fikrim pencerem
beş duvar bir pencere yalnızlığım
biri ıslak,biri yıkık,kalanı çıplak
tek gülen penceremde sen!
Şurim"

Benim yorumum (Ali Kemal Nacaroğlu)

"işte ben hep buradaydım 
yazdıkça yandım 
sırtımı bir duvara yasladım
fikrim pencerem
beş duvar bir pencere yalnızlığım
biri ıslak,biri yıkık,kalanı çıplak
tek gülen penceremde sen!"

- gerçek şu ki, bu hanım güzel yazıyor. **Ozanın dizeleri edebiyatın
istediği şekilde, başka bir deyişle; kelimelerle oynuyor, şiire istenileni katıyor.

Şurim Şine:  Çok teşekkür ederim efendim


--------

2. ŞİİRİ

karanlığı seçtim yine bu gece
ışıklar ufkumu kesiyordu
lâl olmuş dilim bıçak sırtı dayanmıştı
ne uyku ile aram iyiydi
ne uyanık sarhoştum
zaman mefhumunda loş bir beşikte bomboştum 
ne rüya arar sorar oldu beni
ne hayat sokağı panayır yeri
Şurim"

Bu güzel şiire benim yorumum:

"ne uyanık sarhoştum
zaman mefhumunda loş bir beşikte bomboştum 
ne rüya arar sorar oldu beni"

Nedense Laz kızının yani Şurim Şine'nin deyişlerini güzel buluyorum.
O biraz hırçınca ama…. Aması fazla hırçın, denemek için sert kelime kullanın hemen parlar, cevap hazırdır. Parlaması uzun sürmez. Dostların güzellerindendir demek yerinde olur. Hoyratça bir davranışı var. Neticeyi beklemeye tahammülü yok. Bir zamanlar dedim ki; Maraşlı olsaydın sana davranışım daha başka olurdu. “Ne yani, bölgecilik mi yapıyorsun” dedi. “Hayır dedim, seni antolojime eklerdim.”  Karşıdakini anlayınca da yumuşar, ipince bir iplik gibi olur.  (Ali Kemal Nacaroğlu)

Düşüncelerini kabullenir, “Eyvallah - Şurim Şine ” der.

Evlendiği akşam (30 ekim 2016)  şöyle diyor: “Şurim Şine - Hayatımın aşkını buldum.
***Ellamayin” 

Arkadaşı Ayşe Karaca’da: “ kız kimsenin elladığı yok, sen mutlu ol yeter ki.” Diyor.

Ben de evlendiğini duyunca, şaşırıyorum. Şaşırıyorum çünkü düğün akşamı sosyal medyada bana laf yetiştiriyor, tartışıyordu. Şöyle diyorum:

1. SİTEM: Ali Kemal Nacaroğlu Nedir bu? Şaka mı, gerçekten izdivac oldu ise Allah'ım hayırlı etsin der,  Laz kızımızı kutlarım.

2. SİTEMİM: Ali Kemal Nacaroğlu Bu Laz kızımız var ya... bu kıza küsmek gerekir.
3.  SİTEMİM: Ali Kemal Nacaroğlu Adam abisine düğünü haber vermez mi?


ÖZÜR: Şurim Şine Ali Kemal Nacaroğlu ağabey çok acil karar verdik
kimseyi çağıramadık.

KUTLAMA: Ali Kemal Nacaroğlu sevindim kardeşim sen mutlu ol yeter. Çok kere hayırlı olsun derim.
Şurim Şine Amin Rabbim razı olsun Amin Amin 😊

Şimdi izin verirseniz balayındayız.

----------

AÇIKLAMA

*şurimşine:
1. Söylenişi pek muhteşem bir kelime. (Lazca): canım ciğerim, can ciğerim manasında,
2. Sevgili anlamına gelir.

**Her şair için ozan kelimesini kullanırım. Benim nazarımda ozan daha yüksek, daha saygın.  
----------------------------
*** Şurim  bu kelimeyi “ dokunmayın, engel olmayın” anlamında kullanıyor. 


7 Kasım 2016 Pazartesi

DİŞ VE ACI


25.10.16

Benimsemediğim bir davranış. Düşünüyorum da insanlar bir garip. İnsanlar neden kimilerine inanırlar da yanlış yargılı davranırlar ve bir çuval inciri berbat ederler? Başkalarını da kendileri gibi sanırlar da olumluluğu zora sokarlar. 

Randevuma zamanında geldim.
Diş için oturuyorum.
Bu seni rahatsız ediyor mu? diyor bayan doktor. Alaylı bir sorma şekli. Sanki ben yalancıyım.
Çorbayı dahi zor içiyorum, diyorum.
Kalk dışarıda bekle, diyor. 
Allah’ım sen büyüksün, biliyorum şu anda senin sınavındayım, bana dayanma gücü ver. Bu ne demek şimdi, günler sonraya randevu al, yemek yiyeme, ağrı devam etsin. Randevuna zamanında gel, sana otur, dışarıda desin azarlarcasına (az bekle deseydi de ben içerde beklemezdim) Seninle peynir ekmek yemişliğimiz yok ama bir hukukumuz var.  
50 dakika bekliyor, sonra yeniden oturuyorum.
Ölçüyor, biçiyor:
Bu kırılmış, diyor.
O gün (14 Ekim 16) dedim ya, diyorum, kırık dedim.
Öyle demedin, delik dedin, diyor.
Sen baktın ya, anlamadın mı demek geçiyor içimden ama demiyorum. 
Ben yapamam, dört sene dolmamış, Adnan Nacar’a gideceksin, diyor.
Sen Adnan Nacar’a telefon ederek durumu anlatır, yönlendirebilirdin. Ama yapmıyorsun? Neden? 

BAYRAM BEN VE ADNAN
 
Adnan’ın telefonunu arıyorum. Silinmiş. Bayram geliyor aklıma. Telefonu ondan almalıyım, ama almıyorum. Odasına girip durumu anlatıyorum. Adnan, ileri bir tarihte yapacağını bildiriyor ve kırıkla beraber yanlarındakileri de söküyor. Şimdi daha rahatım.

6 Kasım 2016 Pazar

ELVEDA DOST 7

24 Ekim 16

işte ben buyum dostum
keşfedemedim onu
(*) itler  ürüdü 
keşfedebildiğim bir sen varsın
işte ben böyle düşündüm
ben yürüdüm sen yürüdün 
mevsimin değişkenliği bana vız geldi
duymuyorum bile
ne ayazı ne güneşi hissetti  ne de nemli  havayı
her bir yerim ter içinde
göbeğime kadar ter
başkası olsaydı bu anın biran önce bitmesini isterdi başkalarının acısını paylaşmak gibi bir kaygı taşımadığından benimle karşılaştın ne selam ne de sabah
ben değil sen
acıyı  gösterir mahiyette gözlerinden bir iki damla yaş aktı
yalancı yaş  
----
NOT
(*) neden kullanamayacakmış bu kelimeyi 
ne mahzuru var 
var ki var
çevrende başı boş gezenleri kasdettim
------

ELVEDA DOST 6

25 Ekim 2016

kayı / dodurga obası profillim 
nerde kaldı
döner dedim ama dönmedi işte
iki gidenim var
biri kızım ve biri de..
benim kızım yok ki
zamanla seni bir heykel  gibi gördüm
mermerden yapılmış bir heykel
ortaçağdan kalma bir heykel
bizans heykeli
artık heykeli kaldırdın
beni unuttun 
çocukluk arkadaşının heykelini oturttu yamacına
çocukluk arkadaşının hayalini getirdi gözü önüne
çocukluk arkadaşın senin  öğrenciliğini biliyor mu
ben de onun
ama ilk halini yalnız ben
içindeki yekinmenin varlığını duydun
arkadaşıyla  ikinci defa gözgöze gelmeleriydi bu
düşüncelerine yine de nemli çimler düğümlendi gözkapakları gerisinde canlanan ve bir an önce hitamını istediğin
arkadaşının heykelinden sıyrılarak  ruhlanmasını arzuladın

-----
NOT: Bunlar hayal mahsülüdür.

ELVEDA DOST 5


Başını aldı gitti
İlla ki gitmesi mi gerekirdi
okula gitmeliydi
doktor olması  onu cür’etlendirdi
bir kadından doktor olabiliyorsa
(İslamdışı - eski zaman insanları ah o kafalar)
erkekler için daha kolaydı doktor olmak.

ne güzel
en çok ta cebinin kırmızı işlemesi hoşuna gitti
zaten  suçu da burada gizliydi
şöyle bir elini üzerinde  gezdirdi ve yazıyı okşadı  armut yerken ki hazzı duydu şimdi
hoşuna gitmişti
suçu burada gizli
hoşuna gitti diye bu hareketi tekrarladı durdu Yani gömlek sırtında iken yapmıştı bu hareketi çocuk   yani cebinin  üzerinde gezdirmişti elini çocuk
senin uyarılarına rağmen çok defa yapmıştı bunu  böyle yapınca armut yerken ki hazzı duyuyor ya da portakal yerken ki…
gelmeden muayene işini bitirmeliydi.
nafile.
kapıda kalakaldı
şaşırdı.
hiç te şaşmamalıydı heran beklemeliydi böyle bir olayı
döndü
ne çocuk seni gördü ne de sen çocuğu
(çocuk dedimse bebek değil ya / deve dişi gibi genç yani öğrenci / yani insanları halletti de hayvan bilimi öğreniyor)