Bu Blogda Ara

25 Eylül 2016 Pazar

DOĞUMUM

25 Eylül 2016

Sabah

Doğum Günü: İnternete girdiğimde uyarıldım. Bir arkadaşımın doğum günü imiş. İlk kutlayan ben olmalıydım diye düşündüm ve doğum gününü kutladım. Gerçekten ilk kutlayandım. Ama o uyarıyı bir daha ne gördüm, ne de başka kutlayan vardı. Acaba yanılıyor muyum düşüncesi ile kutlama mesajımı ve eşliğinde yüklediğim çiçek fotoğrafını sildim. 

Kuşluk

çiçekler ile ilgili görsel sonucuEyvah, diyorum kendi kendime, neden ilk kutlayan ben olmadım. Yanılmamışım, gördüğüm doğru imiş, Doktor Kızımın doğumu bu günmüş. Hayırlısı. Ben de son kutlayan olurum. Hem böylesi daha güzel olur. Şöyle ki: benim yazımı orda gören arkadaşları biraz çekiniyor ve kutlamadan vazgeçebilirler.    Çünkü ben biraz pervasızım. Konuyu uzatarak, olmaması gereken süslü cümlelerle anlatırım. Bunun içindir ki, samimi arkadaşları kutlasın, ben gün biterken. Yani ikinci güne girmeden önce…


Öğle

Benim Doğumum

Peki, benim doğumum ne zaman? Nüfusta; 04.01.1950 yazar. Ama değil. Köyümüz, Ynicekale Nahiyesine bağlı. Yenicekale’in  dört obası var. Doğduğum gün Cuma imiş. Dedem köse Mehmet Nahiyeye Cuma namazına gidiyor ve muhtara: “ Bizim Ahmet’in oğlu oldu,’ diyor. O gün için bu söz yeterli bilgi. Muhtar, kayıt defterini açıyor ve 04.01.1950 olarak kayıt ediyor. O gün: 21 Ağustos 1953’tür.  

KALAN 3 GÜZEL ADAM

ÇİÇEKLER ile ilgili görsel sonucu24 Eylül 2016

Şöyle sordum ayrı zamanlarda 3 öğrenciye: Yedi Güzel Adam’ı sayabilir misiniz?
3’ünün de ağzından “evet – hayır” çıkmadı.  Cevapları sukut olunca yapacak bir şey yok, diye düşündüm. Akabinde başka sorular da sormak geldi aklıma.  Mesela diyecektim ki: Önden Giden Dört Güzel Adam kimdir? Ve aramızda bulunan, yani yaşamını sürdüren üç güzel adam’ı da soracaktım. Ama sormadım, sormama gerek kalmadı diye düşünüyordum ki bizi yakından takip eden bir başka öğrenci; Sezai Karakoç   - Nuri Pakdil - Rasim Özdenören demesin mi? Bu cevap karşısında mutlu oldum.




23 Eylül 2016 Cuma

YORUM

23 Eylül 2016 

Gecenin Üç Vakti

ÇİÇEKLER ile ilgili görsel sonucu

Uyanıyor ve arkadaşlarımdan günün ilk eylemine kalkanları arıyorum. Hem de çok net görüyorum. ‘Bre arkadaş şimdi bu da nereden çıktı’ demeyin. Bunlar önemli şeyler, dedim ya, hem de çok net görüyorum. Aramalarımda umduklarımı bulamıyorum ama ummadıklarım telefonumda. Yaşına binaen, göreve gidecek… İşte böylelerini Rahmanın emrini uyguluyor, buluyorum. Bunlardan biri de Hanım Kız, yaşına binaen, görevi icabı… kalkmasa ayıplayan olmazdı sanırım. Ama yükselen imanı, derecesi buna fırsat vermiyor.

Seher Vakti
Yağmur yağacağını sanmıyorum. 

Gün Doğarken
Güneşin doğma vakti ama yağmur git git hızlanıyor. Mehmet gitti bile.  O ıslanmaktan kurtuldu. Ben ıslansam da, sırılsıklam olsam da mutluyum.
Bir apartmanın duldasına sığındım. Yarım saatten beri buradayım.
Bir hanım, çocuğu ile geçiyor. Arkasından yaşlı genç adamlar geliyor. Selam veriyorlar.
Yağmur dinecek gibi değil. Şimdi hafifledi. Simidimi yedim ama bitiremedim.
Eve geldiğimde ıslanmıştım ya, sırılsıklam değildim.

İşrak Vakti

Sosyal medyadayım. Dün yaptığım iki yorum dikkatimi çekiyor. 
1 YORUM: Hanım kız diyor ki;  Hemşirem kahve yapmış ama çikilota yok.
Ben de: “kahve - çikolata gibi birbirine çok yakışan ikiliyle gönlü memnun etmek elbette güzel, ” diye yorumluyorum.
Sonra bu yorumu silmeliyim diye düşünüyorum. Nedeni, yorumun gönderi sahibi tarafından beğenilmemiş olması.  

2. YORUM

Sonra, Erdal Şahin isimli arkadaşım: 
"Artık sabahlar soğuk, şimdi sonbahar.
Sararmış yapraklar bir veda hazırlığında şimdi ve hazan mevsiminde tüm ayrılıklar hüzün renginde…
Bu sabah göğümüz…/ e.ş . "

Erdal Şahin’in bir dizesinin bir kısmını alıyor ve altına kendi görüşümü ekliyorum:  “Sararmış yapraklar bir veda hazırlığında...(e. ş .)”
Güzel dizelerin sahibi şair kutlanmalı.
 ÇİÇEKLER ile ilgili görsel sonucu


22 Eylül 2016 Perşembe

KEÇİLER VE YAVRULARI

22 Eylül 2016
Şimdi Nahl süresindeyim. 6. Ayet dikkatimi çekti. Çeşitli tefsirden anlamını ve tefsirini okuyor, bende olan bilgi ile karşılaştırıyorum.
16/NAHL-6: ANLAMI VE AÇIKLAMASI
ANLAMI: Onları akşamleyin ağıllarına getirir, sabahleyin otlaklara götürürken bambaşka bir zevk alırsınız.
AÇIKLAMASI: Hayvan sahipleri, kendilerine ait olan hayvanların varlığından mutluluk duyarlar. Allah bundan "cemâlun" kelimesiyle bahsediyor.
Kuranı Kerimin söz konusu ayeti dikkatimi çekti. Aradım, yukarıdakilere benzer anlam ve tefsir bulabildim. Hâlbuki benim edindiğim bilgi, bunlardan farklı idi.
BİLDİĞİM:  Hayvan sahipleri, kendilerine ait olan hayvanlarını sabahleyin otlaklara götürürken, annelerinin sütünü bitirmesin diye başka bir ağıla konan kuzular/oğlaklar, ağıllarında annelerine bakarak melerler, anneleri de geri döner onları teselli mahiyetinde melerler.
Akşam dönüşleri ise biraz farklıdır. Otlaklardan dönen hayvanlara, yavruları kavuşacakları için melerler. Yavrular yine ağıllardadır. Ama birazdan yani annenin sütü sahipleri tarafından alınınca birbirine kavuşacaklarını, hem anne hem de yavru bilmektedir.
İşte bu nedenledir ki, hayvan sahipleri, kendilerine ait olan hayvanların bu hareketlerinden mutluluk duyarlar.
---------
AÇIKLAMA
1.     NAHL, bir çok anlama gelse de surede BALARISI anlamındadır.
2.     Konuyu kahvaltıda arkadaşıma açıyorum. O diyor ki; geçen bir belgeselde izledim. Anne keçinin yavrusu, başka bir yavrunun da annesi telef olmuş. Akşam sürü geliyor. birbirine kavuşan anne ve yavrular sevinçli. Kala kala, bir anne ile bir öksüz oğlak kaldı. Öksüz oğlak keçiye koştu. Ama keçi onu kabul etmedi. Duygulandım. 

21 Eylül 2016 Çarşamba

REİS


21 Eylül 2016
Gecenin 3 Vakti*

Gecenin üç vaktinde kalkmak, gök kubbenin hareketlerini izlemek... Sonra eyleme durmak arksından dua etmek; "Allah'ım rahmetine muhtacız, yağmurunu gönder, sabırsız ve aceleci kullarız." demek ne güzel.

Seher Vakti
Sabah yakın. Artık seher vakti. Yine gök kubbenin hareketlerini izliyorum ama bu sefer bulutların sağa sola kaymasını, uzaklara şimşeğin çakmasını, ışığının bana kadar gelmesini arkasından duyulan korkutucu gürültü yerine şarıl şarıl dökülen yağmuru seyrediyorum pencereden.

Haberlere devam ediyorum: “İşte dünya lideri böyle olur.”    Deniliyor çok haberde.

Öğleye Doğru

Haberleri okuyorum.
Kafamda kalanları arkadaşlarımla paylaşıyorum.

Reis Birleşik Milletlerde konuştu. Konuşmasında: “Çünkü biz insanız,”dedi. Siz değilsiniz demedi ama anlayan anladı. Zaten açıkça demesi de gerekmiyordu yani gerekeni yaptı. İşte dünya lideri böyle olur.

Hani AB söz vermişti. Türkiye’deki mülteciler için Türkiye'ye katkıda bulunacaklardı. Verilen söz unutuldu. Birliğe alacaklardı, pasaport serbestîsi olacaktı vb. Unutuldu. İşte reis bunları, gözlerine baka baka söyledi.

-------
NOT: *  Faruk Uysal’ın kalbinin genişliğine sığınarak.
 ------------------------------------- 

16 Eylül 2016 Cuma

YAZAR VE HANIM KIZ

11 Eylül 2016

çiçekler ile ilgili görsel sonucu
YANLIŞ
Yalan mı söyleyecekmişim, Söylemem; hiçbir şey olmadı aramızda. Olmaması gerekirdi de  ondan olmadı.


APTAL ÇOCUK
Ateş yakar, su boğarmış, derlerdi de inanırdım ama umursamazdım.  Ayrı dünyaların insanıyız, edindiğim; inancım ve kültürüm  gereği sana ayak uyduramam bre  çocuk. Sen de benim kültürüme yabancısın aptal çocuk.

SANCI

Ben anlamıştım; sağ göstermiş ama sol vurmamıştın daha. Dönüş yok muydu? Vardı elbet. Erken uyandım ve yanlış olanları uygulama fırsatı vermedim sana. İsyanvari haller başlayacaktı sanki, içimde ama akabinde çok yorgun düştümse de…uyanık davrandım... uğraşılarım beni yordu bre çocuk.

ACI
Ateş yakarmış çocuk. 
Diyeceğim şu: Benim Kemal amcamı bilir misin? Nereden bileceksin, Kemal amcam sana kötü dua eder, bedduadır bu. 
Balkonda olanlar olmadı hiç bir zaman. Olmadı dedim ya, hep olmadı farzettim.
Kışın soğuğuna dayandım ve kış bitti. Şimdi baharı  bekliyorum, bahar gelecek çocuk.

YAZAR VE HANIM KIZ

HANIM KIZ - Ey çocuk! Ah çocuk!

YAZAR: Hanım Kızımın feryadı ciğerimi dağladı.
Dedim ki: Bre çocuk,  aptal çocuk!

DUA / BEDDUA

YAZAR -  Sen ne hakla benim canıma (kızıma) oyun yaparsın. Sana FETÖ'nün bedduası tutsun derim. Hani bizim Devlete yaptığı beddua var ya! İşte o dedikleri gibi olasın.  Ayağın kaysın ama ölmeyesin, erim erim eriyesin. Yaralanasın. Yaralarına kurtlar düşsün, suları aksın, Dökülgen üzümü gibi dökülesin.
Biliyor musun gecenin üç vaktini,  (ne bileceksin sen o vakti) işte tam o sularda secdedeyim. Duam şöyle oldu hep: 
Allah’ım Sen kullarına zulmetmezsin. Hanım kızımı Sen yarattın, o Senin kulun, kol kanat ger, rahmet elini uzat. Her zaman iyilerle karşılaştır. Kalbinin genişliğini öne çıkar ve ölümüne kadar sürecek mutlu bir izdivaçla ödüllendir.


HANIM KIZIN ŞİİRİ
Sana bahar hiç gelmesin
Berrak ılık ve temiz oldu her zaman içim
Gönlümden çok uzaklardasın 
Çalınmak istenen bir yaşam yok bunu bilesin
Karlar yağar ama sonrası bahar değil mi
Temizlenmek için
İster kırklan ister çim
Seninle olmadığı ortak özelliğim
İçimde yoksun
Öyle hiç tütmüyor gözlerimde
Seninle olan hatıralar
çiçekler ile ilgili görsel sonucu

9 Eylül 2016 Cuma

MAYDANOZ SATSINLAR


5 Eylül 2016

çiçekler ile ilgili görsel sonucuSon elli günden bu yana, gün geçmiyor ki FETENYAHU’dan,  FETÖRİSTler bahsedilmesin. İşten atılıyor, açığa alınıyor, tutuklanıyor. Ne olacak bu milletin hali, bu adamlara yazık değil mi? Bunlar belli yerlere gelmişler, iş güç sahibi olmuşlar. İşsiz kaldıklarında ne olacaklar? Bunların aileleri ne yeyip ne içecek? Bu sorulara nasıl cevap vereceğiz?   
Yaşlı amca şöyle cevap veriyor: “Benim torunum 85 puan aldı. Sıra gelip te atanamadı. Ama onlar tam puan aldılar. Bildiklerinden mi aldılar puanları? Hayır.  Senelerce torunumun hakkını yediler. Şimdi de pazarda maydanoz satsınlar.”

5 Eylül 2016 tarihli yazıma, yorum yapanlar vardı.  Fatma Betül Şen – şöyle diyordu yorumunda. “Bu insanların içinde hak ederek belli mevkilere gelenler ne olacak, fakir ailelerin zor şartlarda okutup ta o çocuklarının gözüne bakan anne ve babalar..”

Fatma Betül Şen’in yorumunu yaşlı adama ilettim. Şöyle dedi:
“O kadar da değil. 80 öğretmeni olan okuldan 7 kişiyi açığa aldılar”, diyor bilge adam.
“ Peki bunları nasıl belirlediler”, diyorum.   
“25 Aralıktan sonra uyarılmışlardı.  Bunlar devletin buyruğu dışına çıkanlardır”.
”Nasıl yani” diyorum, ben.
“FETENYAHU emir verdi. Bunlar yani FETÖRİSTLER devletin kesin talimatını hiçe sayarak FETENYAHU’nun emri doğrultusunda evlerini, arabalarını satarak FETÖ’ye yardım ettiler. Açığa alınan 7 kişiden bir bayan itiraz etti. Bayanın durumu incelendi. Parası bankaya daha önce yatırılmış ama unutulmuş, çekilmemiş. Açığa alınan 7 kişiden 6’sı  ihraç edildi. Bayan tekrar işe döndü”, diyor yaşlı, bilge adam. 

Bunları nasıl belirliyorlar diyorum arkadaşım Selim’e.   Bunları belirlemek kolay, diyor  Selim, öyle bir sistem kurulmuş ki, kurullara uymayanlar belirleniyor. Dedim ya bunları belirlemek kolay.  25 Aralıktan sonra FETENYAHU’nun izinden gitmeyeceksiniz, sizin maaş aldığınız yer belli, kanunlara uyacaksınız, diye uyarıldılar. Benim bildiğim; karı koca hastanede çalışıyordu. Aldıkları 20 bin lira maaşı ¼’ü kendilerine yetiyordu, paranın kalan 15 bin lirasını himmete aktardılar. 
Şimdi soruyorum: Bu durum karşısında siz olsaydınız ne yapardınız?

Adil arkadaşım diyor ki: Bunlar bizim okulda da var. Öğretmen odasına otururlar.  Selamlaşmaları kendi Aralarındadır. Kendileri gibi düşünmeyene, ne selam verirler, ne de onlarla konuşurlar. İşleri güçleri ekmeğini yedikleri devletin kurumu MEB’ i eleştirmek.

UMUT

çiçekler ile ilgili görsel sonucu
9 Eylül 2016
Bu gün sosyal medyada, ELİF CANDAN DEMİR’in sayfasında şöyle bir yazı ile karşılaştım. FECR suresinin son 4 ayetini getiriyor yazar önümüze.
Fecr Süresi:
27, 28, 29,30. AYETLER: "Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!"

Elif Candan Demir’in yazısına şöyle yorum yaptım:
·  ELİF CANDAN DEMİR Fecr Süresinin 27, 28, 29 ve 30. Ayetlerinin anlamını sayfasına getirmiş.
·  Bu ayetler beni uzun uzun düşündürür. Sonra yeniden yeniden  okurum, mutlanırım.
·  Eğer yazarın izni olursa,  ben de öncesindeki bir ayeti buraya taşıyacağım.
·  Ferc Süresinin 26.  Ayeti şöyle:  (CEHENNEME GİDECEK OLAN DA) "KEŞKE BU HAYATIM İÇİN ÖNCEDEN BİR ŞEY YAPSAYDIM," DER.



FETÖ’YE DAİR

9 Eylü 2016

Arkadaşımla konuşuyorum:
çiçek resmi paylaş ile ilgili görsel sonucuŞehir imamını (anlarsın ya!)  uygunsuz işlerde yakaladılar.  
•  Kim yakaladı?
•  Polisler baskın yaptılar. İkinci gün bu adamlar işinde, polisler de açıkta idi. Hoş değil mi? 
---------------------
•  Bunların tavrı bana hiçbir zaman mantıklı gelmedi. Hep mantıksız iş yaparlar. Bu konuyu da bilge AMCA’ya taşıdım:

Bilge amca şöyle dedi: 
•  Onlardan bir öğretmeni çok iyi tanırım. Öğrencilere ders  dışı çok şey anlattı. Hiç utanmaz mısın sen, dedim. Evet bunu söyledim. Uyarıldığının halde boş durmadın, işin gücün FETENYAHU’nun davulun çalmak oldu. Ne imiş efendim, FETENYAHU ermişmiş, devleti o yönetmeliymiş. Hadi sende.

7 Eylül 2016 Çarşamba

BİR ŞİİR VE HİKAYESİ

Sosyal Medyada yayınladığım 5 Eylül 2016 tarihli “MAYDANOZ SATSINLAR” adlı yazıma yorum yapanlardan biri de Mehmet Binboğa idi.
renkli çiçekler ile ilgili görsel sonucuMehmet Binboğa; 1963 yılında Afşin ilçesinde doğdu. Şu anda Eskişehir’de edebiyat öğretmeni olarak görev yapmakta. Maraş Harbine çeteleriyle yardıma koşan Dirgen Ali’nin ve büyük ozan Dirgen Hatça’nın torunu, yine annesi gibi ozan olan Dirgen İsa’nın da oğlu. Bu kısa açıklamadan sonra asıl konuya geçeceğim.
Mehmet Binboğa, 5 Eylül 2016 tarihli “MAYDANOZ SATSINLAR” yazıma yaptığı yorumda şöyle diyor:
“Buraya kadar doğrusunuz da hemşehrim bunları palazlandıran, bu haksızlıkları görmezden gelenlere ... keşke vicdanen iki kelam etseymişsin...”
Mehmet Binboğa’nın yorumunu da o yaşlı bilge amcaya taşıdım. Ozanın haklılığını beyan ettikten sonra, şöyle dedi: Ozanı iyi tanırım. YASENYA isimli kitabı elimde. Şiirlerle dolu 120 sayfalık bir kitap. Hayır efendim, öyle kelimeleri sıralamakla ozan olunmaz. Sosyal medyada görüyoruz, adam iki kelime sıralıyor. Bunun adı şiir, sıralayanın adı da ozan oluyor. Kısa zamanda onlarca beğeni de alıyor. Kim beğeniyor bunları? Okumadan, düşünmeden yapılanlardır bunlar. Şükür ki Mehmet Binboğa da, bir çokları gibi böylelerinin dışında. O, nenesi Dirgen Hatça’nın, babası Dirgen İsa’nın genini taşıyor.
----------
Bir şiiri ve şiirin hikayesi

Süreğen
...............................

yaradır
karaşın bir çocuk ağlardı maraş’ın
takır takır bakır dövülen çarşılarında
koşar adım peşi sıra bir gölgenin
sığınırdım göğünün geniş loşluğuna
görklü bir dağ idi dirgen’in oğlu
babam ki erol taş’ın gençlik yılları
ana avrat düz giderdi osmanlı bıyıkları
namlusunda iki behre dört faça
kurşun sarısıydı barut yeşili
kehribar tespihin racon püskülü

-kimseye yiğit demezler elin yurdunda
“düşman korkmaz görmeyince ölümü”
yüreğimin öbür yanı telin ardında-
darbıza düşmüştü tohumlar oysa
boy vermiştik ebelik, çağşır, calba
başımızda mağrur ulu bir çınar
avlak firarisi yavru balaban
aşkı tanımadan hüznü kucaklar
her pazar konardı bir uşum dala
kilidin dilini bilmez çocuklar

-mahpus damı basık olur erenler
sıkılırdı çocukların yüreği-

........................

Şiirin Hikâyesi

Mehmet Binboğa anlatıyor:

“Yıl 1971 Afşin.
Babam yine bir adam vurmuş, jandarmalar onu almaya gelmişti; son bir yemek yemek istemişti çocuklarıyla. Jandarma kumandanı bu yemeğe izin vermişti, bütün kardeşler babama yakın olmak için yarışıyorduk, birimizi bırakıp öbürünü seviyor, öpüyor, kokluyordu. yemek bitmiş ve babamı yeşil tenteli bir cipe bindirip götürmüşlerdi. Annem bizi susturmaya çalışsa da koro halinde ağlıyorduk...
Sonraki günlerde babamı ziyarete gittik. Ayların hasretindeki babam bizi akşama kadar cezaevinden bırakmıyor; daracık, basık ve üçgenimsi bir odada sıkış tıkış ranzaların arasında bana akşama kadar türkü söyletiyorlardı ama benim ruhum daralıyordu içeride, yalvarıyordum "baba bırak gideyim" diye. Mızırdanmalarıma kızan babam:

—Otur ulan, Dirgen İsa'nın oğlu mahpustan mı ürkermiş? diyordu.” .

-----------------------------------------------------------------

3 Eylül 2016 Cumartesi

ÖZLEDİM

Özledim.
Bir aya yakın zamandır görmüyorum.
Tuana’yı çok özledim.
ebegümeci otu ile ilgili görsel sonucuHani o, bir zamanlar size anlattığım tatlı kız.
En çok ta insanı mest eden gülüşünü özledim. Çekik gözlerini özledim. Ta beline kadar dökülen saçlarını özledim.
Geçen gün arkadaşlarından Ebrar ve Melike oturuyorlardı. Arkadaşları beni sevgi ile karşıladı. Tuana’yı sordum. “Tatile gitti” cevabını aldım. Bu daha iyi oldu. Ya bırakıp gitseydi, iyi mi olacaktı? Elbet döner bir gün.
Dün düşümde gördüm. Öyle bir yerdeydiler ki… nasıl tarif etsem? Kısacası güzel bir yer. Yeşillik, güllük gülistanlık derler ya! İşte öyle bir yer. Tuana ortada, bir yanında Ebrar var, diğer yanında Melike. Görünce gülümsedi. Güneşte kalma dedi, gel otur, dedi. Hayır oturamam acelem var, dedim ama minnet istediğim belli idi, içimdeki beni dürtüyordu. Dönüşte dedim, dönüşte size eşlik eder, otururum dedim.   Beni kendine çekti, kulağıma bir şeyler fısıldadı. Benim için güzel olan şeyler. Memnuniyetle dedim. Belli arkadaşlarına blöf yapacaktı.
Dönüşte istediklerini ve fazlasını verince sevindi. Tam da sevdiklerimden, dedi. Tuana’nın mutlu olduğu belli idi. Onun mutlu olması beni de mutlu eder.

Düş birden değişti. Güzelim dekor tersine döndü. Onu bir eve yönelirken gördüm. Arkadaşları yine oturuyordu. Dedim ya, dekor değişmişti. Bu defa çok olan arkadaşları içinden Ebrar ile Melike’yi yine tanıdım. Giriş kapısı aralığından seslenen Tauna: “seni sevmiyorum artık” diyordu.
Bu aniden dönüşün nedenini Ebrar’a sordum. Tuana’nın anne annesi, torunun yabancılarla konuşmasını yasaklamış.
İçimden ona “deli kahpe” demek geldi (ama demedim)  “benim suçum nedir neden bana küstün tatlı kız, minik kız,” dedim.