Yürürken sevdiğim duaları peşpeşe tekrarladım: “Kendisinden başka ilah olmayan Rabb’imin şanı yücedir”
Müjdelife’ye geldiğimi bildim
Dilini bildiğim ulusunun insanları arasındaydım artık
Arkadaşlarımı bulmak zor olmadı ama görünmemek düşüncesi ile gerilere giderek,
gecenin ikinci yarısında akşam ile yatsının cemi tehirine, arkasından da uzun
sürecek vakfeye katıldım
Vakfe beni yine düşürdü ama bayıltamadı
Yatalım dinlenelim, dediler
Yatmak mı?
Bir taşa yaslanarak tefekkürü tercih ettim
Mızkandım
‘Meri kendine gel!’
Uzaklardan gelen bir sesti bu
Sese cevabım:
‘Kendimdeyim, oldu
İşte buradayım
Verdiğim sözü
tuttum
Emrindeyim.’
Ses anlaşılmaz kelimeler kullansa da;
‘Kendimdeyim, buradayım, verdiğim sözü tuttum,
emrindeyim.’
Kelimelerini tekrarladım durdum.
Yaşadığımız sonu olmadığını sandığımız uzun bir gün
Bin yıl sürecek bir gün
Sıcak
Bana, bir bardak su veriliyor
İçiyorum
Yıllarca
susamıyorum
‘Dünyada zemzemimize gittin, içtin!’ deniliyor.
‘İç bu suyu’
Arafta
Bir tarafta alabildiğine düzlükte kurulmuş çadırlar,
yeşil ağaçlarda kuşlar
Solda kaynayan denizler, köpüren alevler, lav püsküren
dağlar, homurdanan zebaniler.
‘Dünyada Arafat’ıma geldin, evime dahil oldun
İşte
Cennetim
Sen gözdelerdensin’ deniliyor bana.
Uyanıyorum
Peygamber Mescidi, Beyt’i Atik, Arafat, Müjdelife,
Meşar’i Haram, Mina, Cemaraat ve Süleyman Mescidi
Dünyadaki sekiz kutsal yerden yedisini gösteren
Mabuduma hamd olsun
Cemarat göründü
Nihayet, itişme dalgası durdu.
“Lanet olsun sana şeytan” dedi birileri.
“Lanet olsun sana, yıllardan beri canımızı alırsın”
Seslerinden, ölenleri çokluğu anlaşılabiliyor
Ulusunu aradım
İşte geliyorlardı
Ne de uzun kafile, diye geçirdim içimden
Aralarında seni aradım
Derken kendime geldim
Adımlarım ilerledikçe gerçeği anladım
Gömleğimi yıkayan sen yoktun artık
Dizinde uyuduğum
Saçımı yıkayıp tarayan, tırnaklarımı kesip...
velhasıl süsleyerek
beni ihrama hazırlayan sen yoktun artık
Şimdi sen Cennet’ül Mualla’da, Hatice Annenin yanında
uyuyor ve kalkış gününü bekliyorsun