Gökte yıldız vardı gece
Memur dedi bana çiçek
Ondan kalan tek hatıra
İrem ağlar emre ağlar
Eş dost ağlar duyan ağlar
Serviste bir bayan ağlar
Bir şeyler götüremedin
Her şey zamanda kaldı
Hele bak ne görüyorsun
Mavi gök kara toprak
Didikliyor yontuyor bil
Baş ucunda bir karınca
Sen mezarda eller evde
Uzanıyor yorganınca
Söyle nasıl nerde eskiler
Hani amca hani dede
Bu böyledir giden gelen
Kimi çalar kimi söyler
Hadi şimdi söyle bana
Kinler haset ve intikam
Nerde mal nerde mülk
Hani şöhret nerde makam
De ne zaman geleceksin
Ötelerden haber var mı
Kabir azabı zor mu
Ne diyor bak yaşlı annen
Yaptıkların örtü olsun
Yorganını ört te uyu
Sevmediğin adamların
Sana rahmet okuyor
Mezarına gidip her gün
Bre şair iyi dedin
Sana sağlık diline de
*
Erdal bey öldü. ölmese iyi (mi) olurdu ya, öldü işte. Ölmesi gerekiyordu ki, o da her fani gibi öldü işte.
O, öldüğünde gökte yıldız vardı.
Gece duramamış. Bir terlemedir başlamış. Sıkıntı almış yürümüş. Banyoya atmış kendini. Sonra uyumuş. Gecenin bir vaktinde sıkıntı yeniden başlamış. Boğucu bir sıkıntı. Kalkmış, balkonda gezinmiş. Yeniden banyo. Rahatladım derken Azrail çevirmiş onu.
Allah rahmet etsin. Memuru benimle tartışırken, yani çiçek isterken oldu her şey (yani, bayan memuru benden çiçek isterken, çiçek telaşındayken, benim vazomdaki çiçeklerden birini sahiplenirken oldu herşey. Adem gelmeden daha.) Ölüm haberi geldi. Memuru üzgün. Kanat gerdiği memurları değil. Ben üzgün, İsmail üzgün.
Elli küsur sene ve çalışmayla, çabalamayla geçen yıllar.
Yas yerine gidenler vardı. Ayşegül'ün de gitmesini arzu ediyordum. Ben söylemeden gitti Ayşegül.
*
Döndüğünde diyor ki Ayşegül: “Başka bir yas tutuş şekliydi sanki gördüğüm. Daha önce görmediğim yas tutuşu burada görüyordum. Eş, evlat ve kardeşlerde üzüntü emaresi yok. Ama anne üzgün.
*
Sevmediği adamları (memurlara rahmet okudu ona.) defalarca mezarına gittiler de rahmet okudular. Sevdikleri değil.
________________________________________
Memur dedi bana çiçek
Ondan kalan tek hatıra
İrem ağlar emre ağlar
Eş dost ağlar duyan ağlar
Serviste bir bayan ağlar
Bir şeyler götüremedin
Her şey zamanda kaldı
Hele bak ne görüyorsun
Mavi gök kara toprak
Didikliyor yontuyor bil
Baş ucunda bir karınca
Sen mezarda eller evde
Uzanıyor yorganınca
Söyle nasıl nerde eskiler
Hani amca hani dede
Bu böyledir giden gelen
Kimi çalar kimi söyler
Hadi şimdi söyle bana
Kinler haset ve intikam
Nerde mal nerde mülk
Hani şöhret nerde makam
De ne zaman geleceksin
Ötelerden haber var mı
Kabir azabı zor mu
Ne diyor bak yaşlı annen
Yaptıkların örtü olsun
Yorganını ört te uyu
Sevmediğin adamların
Sana rahmet okuyor
Mezarına gidip her gün
Bre şair iyi dedin
Sana sağlık diline de
*
Erdal bey öldü. ölmese iyi (mi) olurdu ya, öldü işte. Ölmesi gerekiyordu ki, o da her fani gibi öldü işte.
O, öldüğünde gökte yıldız vardı.
Gece duramamış. Bir terlemedir başlamış. Sıkıntı almış yürümüş. Banyoya atmış kendini. Sonra uyumuş. Gecenin bir vaktinde sıkıntı yeniden başlamış. Boğucu bir sıkıntı. Kalkmış, balkonda gezinmiş. Yeniden banyo. Rahatladım derken Azrail çevirmiş onu.
Allah rahmet etsin. Memuru benimle tartışırken, yani çiçek isterken oldu her şey (yani, bayan memuru benden çiçek isterken, çiçek telaşındayken, benim vazomdaki çiçeklerden birini sahiplenirken oldu herşey. Adem gelmeden daha.) Ölüm haberi geldi. Memuru üzgün. Kanat gerdiği memurları değil. Ben üzgün, İsmail üzgün.
Elli küsur sene ve çalışmayla, çabalamayla geçen yıllar.
Yas yerine gidenler vardı. Ayşegül'ün de gitmesini arzu ediyordum. Ben söylemeden gitti Ayşegül.
*
Döndüğünde diyor ki Ayşegül: “Başka bir yas tutuş şekliydi sanki gördüğüm. Daha önce görmediğim yas tutuşu burada görüyordum. Eş, evlat ve kardeşlerde üzüntü emaresi yok. Ama anne üzgün.
*
Sevmediği adamları (memurlara rahmet okudu ona.) defalarca mezarına gittiler de rahmet okudular. Sevdikleri değil.
________________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder