Bu Blogda Ara

7 Eylül 2016 Çarşamba

BİR ŞİİR VE HİKAYESİ

Sosyal Medyada yayınladığım 5 Eylül 2016 tarihli “MAYDANOZ SATSINLAR” adlı yazıma yorum yapanlardan biri de Mehmet Binboğa idi.
renkli çiçekler ile ilgili görsel sonucuMehmet Binboğa; 1963 yılında Afşin ilçesinde doğdu. Şu anda Eskişehir’de edebiyat öğretmeni olarak görev yapmakta. Maraş Harbine çeteleriyle yardıma koşan Dirgen Ali’nin ve büyük ozan Dirgen Hatça’nın torunu, yine annesi gibi ozan olan Dirgen İsa’nın da oğlu. Bu kısa açıklamadan sonra asıl konuya geçeceğim.
Mehmet Binboğa, 5 Eylül 2016 tarihli “MAYDANOZ SATSINLAR” yazıma yaptığı yorumda şöyle diyor:
“Buraya kadar doğrusunuz da hemşehrim bunları palazlandıran, bu haksızlıkları görmezden gelenlere ... keşke vicdanen iki kelam etseymişsin...”
Mehmet Binboğa’nın yorumunu da o yaşlı bilge amcaya taşıdım. Ozanın haklılığını beyan ettikten sonra, şöyle dedi: Ozanı iyi tanırım. YASENYA isimli kitabı elimde. Şiirlerle dolu 120 sayfalık bir kitap. Hayır efendim, öyle kelimeleri sıralamakla ozan olunmaz. Sosyal medyada görüyoruz, adam iki kelime sıralıyor. Bunun adı şiir, sıralayanın adı da ozan oluyor. Kısa zamanda onlarca beğeni de alıyor. Kim beğeniyor bunları? Okumadan, düşünmeden yapılanlardır bunlar. Şükür ki Mehmet Binboğa da, bir çokları gibi böylelerinin dışında. O, nenesi Dirgen Hatça’nın, babası Dirgen İsa’nın genini taşıyor.
----------
Bir şiiri ve şiirin hikayesi

Süreğen
...............................

yaradır
karaşın bir çocuk ağlardı maraş’ın
takır takır bakır dövülen çarşılarında
koşar adım peşi sıra bir gölgenin
sığınırdım göğünün geniş loşluğuna
görklü bir dağ idi dirgen’in oğlu
babam ki erol taş’ın gençlik yılları
ana avrat düz giderdi osmanlı bıyıkları
namlusunda iki behre dört faça
kurşun sarısıydı barut yeşili
kehribar tespihin racon püskülü

-kimseye yiğit demezler elin yurdunda
“düşman korkmaz görmeyince ölümü”
yüreğimin öbür yanı telin ardında-
darbıza düşmüştü tohumlar oysa
boy vermiştik ebelik, çağşır, calba
başımızda mağrur ulu bir çınar
avlak firarisi yavru balaban
aşkı tanımadan hüznü kucaklar
her pazar konardı bir uşum dala
kilidin dilini bilmez çocuklar

-mahpus damı basık olur erenler
sıkılırdı çocukların yüreği-

........................

Şiirin Hikâyesi

Mehmet Binboğa anlatıyor:

“Yıl 1971 Afşin.
Babam yine bir adam vurmuş, jandarmalar onu almaya gelmişti; son bir yemek yemek istemişti çocuklarıyla. Jandarma kumandanı bu yemeğe izin vermişti, bütün kardeşler babama yakın olmak için yarışıyorduk, birimizi bırakıp öbürünü seviyor, öpüyor, kokluyordu. yemek bitmiş ve babamı yeşil tenteli bir cipe bindirip götürmüşlerdi. Annem bizi susturmaya çalışsa da koro halinde ağlıyorduk...
Sonraki günlerde babamı ziyarete gittik. Ayların hasretindeki babam bizi akşama kadar cezaevinden bırakmıyor; daracık, basık ve üçgenimsi bir odada sıkış tıkış ranzaların arasında bana akşama kadar türkü söyletiyorlardı ama benim ruhum daralıyordu içeride, yalvarıyordum "baba bırak gideyim" diye. Mızırdanmalarıma kızan babam:

—Otur ulan, Dirgen İsa'nın oğlu mahpustan mı ürkermiş? diyordu.” .

-----------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder